Mâlik bin Enes (rahmetullahi aleyh) tahsilini tamamlayıp ilimde yüksek dereceye ulaştıktan sonra ders vermeye, hadîs rivâyet etmeye ve fetvâ vermeye başlamıştır. Bu işe başlamadan önce, zamanında bulunan büyük âlimlerle ve fazîletli kimselerle istişâre yapıp, onların da muvâfakatını almıştır. Bu hususta kendisi şöyle demiştir: "Her isteyen kimse hadîs rivâyet etmek ve fetvâ vermek için mescide oturamaz. İlim erbâbı ve mescidde itibarı olan kişilerle istişâre etmesi gerekir. Eğer onlar, kendisini bu işe ehil görürlerse, o zaman oturup ders ve fetvâ verebilir. Ben, ilim sâhiplerinden yetmiş kişi, benim bu işe ehil olduğuma şâhitlik etmedikçe, mescide oturup ders ve fetvâ vermedim." Kendisinin ehil olduğuna dâir yetmiş âlimin şehâdetinden sonra, ilk önce Peygamber Efendimizin Mescidi'nde ders vermeğe başladı. Mescid'de Hazret-i Ömer'in oturduğu yere ve Abdullah bin Mes'ûd'un da oturduğu evde otururdu. Böylece onların yaşadığı yerde ve çevrede bulunurdu. el-Vâkıdî der ki: "İmâm Mâlik mescide gelir, beş vakit namazda ve cenâze namazlarında bulunurdu. Hastaları ziyâret eder, gerekli işlerini görür, sonra mescide gidip otururdu. Bu sırada talebeleri etrafına toplanıp ders alırlardı. Sonra rahatsızlığı sebebiyle evinde ders vermeye başladı." İmâm Mâlik'in hadîs-i şerîf dersleri ve vukû bulmuş meselelerle ilgili dersleri yâni fetvâ işleri olmak üzere iki türlü ders meclisi vardı. Günlerinin bir kısmını hadîs-i şerîf öğretmeye, bir kısmını da sorulan meselelere fetvâ vermek için ayırırdı. Derslerini evinde vermeye başladıktan sonra, evinde ders için gelenlere sordururdu, eğer fetvâ için gelmişlerse, dışarı çıkıp fetvâ verirdi. Hadîs-i şerîf sormaya gelmişlerse, gidip gusleder, yeni elbiselerini giyer, sarığını sarar, güzel kokular sürünürdü. Kendisine bir de kürsü hazırlanırdı. Bundan sonra gâyet güzel bir kıyâfetle hoş kokular sürünmüş olarak, huşû içerisinde derse gelenlerin yanına çıkardı. Hadîs-i şerîf dersi bitinceye kadar öd ağacı yakılır, güzel bir koku yayılırdı. Hac mevsimi hariç, diğer zamanda, Medînelilerden isteyen herkes onun dersine gelirdi. Dersleri tamamen evinde vermeye başlayınca, hac mevsiminde dersini dinlemek isteyen o kadar çok olurdu ki, gelenleri evi almazdı. Bunun için önce Medînelileri kabûl eder, bunlara hadîs rivâyeti ve fetvâ verme işi bitince, sırasıyla diğerlerini içeri alırdı. Hasan bin Rebî' der ki: "Bir defâsında İmâm Mâlik'in kapısında idim, onun çağırıcısı 'önce Hicazlılar içeri girsinler' diye çağırdı. Onlar çıkınca 'Şamlılar girsin' diye çağırdı. Daha sonra 'Iraklılar girsin' diye çağırdı. Yanına giren en son ben olurdum. İmâm Ebû Hanîfe'nin oğlu Hammâd da aramızda idi." İmâm Mâlik derslerinde vakar ve ciddiyet sâhibi olup, lüzumsuz sözlerden tamamen uzak kalırdı. Bu hususu, ilim tahsîl edenler için de şart koşardı. Bir talebesi şöyle dediğini nakleder: "İlim tahsil edenlere vakarlı, ciddî olmak ve geçmişlerin yolundan gitmek gerekir. İlim sâhiplerinin, bilhassa ilmî müzâkereler sırasında kendilerini mizâhtan uzak tutmaları gerekir. Gülmemek ve sâdece tebessüm etmek, âlimin uyması gereken âdâbdandır." Yine bir talebesi şöyle der: "İmâm Mâlik, bizimle oturduğu zaman, sanki bizden biri gibi davranırdı. Konuşmalarımıza çok sâde bir şekilde katılırdı. Hadîs-i şerîf okumaya ve anlatmaya başlayınca, onun sözleri bize heybet verirdi, sanki o, bizi, biz de onu tanımıyorduk." Tefsîr, hadîs ve fıkıh ilminde ictihât derecesinde âlim olan İmâm Mâlik bin Enes hazretleri, elli sene müddetle ders ve fetvâ vermek sûretiyle, insanların müşkillerini çözmüş ve kıymetli talebeler yetiştirmiştir. Onun talebelerinin her biri memleketlerinin mürâcaat edilen âlimleri ve rehberleri olmuşlardır. Tefsîr ilmine dâir "Garîbü'l-Kur'ân" adlı eseriyle, hadîs ilmine dâir "Muvatta" adlı eseri, onun bu ilimlerdeki derecesini göstermektedir. Mâlik bin Enes hazretlerinin rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden pekçoğu "Kütüb-i Sitte" adı verilen meşhûr altı sahîh hadîs kitabında yer almıştır. Emevî Devletinin parlak ve çöküş devrinde, Abbâsî Devletinin de kurulup geliştiği ve hâkimiyeti elde ettiği bir devirde yaşayan İmâm Mâlik, çok hâdiselere şâhid olmuş, bozuk fırkalara karşı Ehl-i Sünnet i'tikâdını savunmuş, insanların doğru yola kavuşması husûsunda büyük hizmetler yapmıştır. Hicaz'da hadîs öğrenmede, dînî suâlleri sormada ve fetvâ husûsunda büyük bir mürâcaat mercii olan İmâm Mâlik pekçok âlim yetiştirmiştir. İlim ve fazîlette yüksek derece sâhibi olan Mâlik bin Enes hazretleri, insanlara İslamiyetin emir ve yasaklarını öğretti. Dokuzyüz âlimle sohbet etti. Yüz bin hadîs-i şerîfi yazdı. Onyedi yaşındayken ders vermeye başladı. Onun dersinde bulunanlar hocalarının derslerinde bulunanlardan daha çoktu. İnsanlar, hadîs ve fıkıh öğrenmek için onun kapısında toplanırlardı. Kapıcı tutmak zorunda kaldı. Önce talebelerine, sonra halktan herkese izin verir, içeri girerlerdi. İmâm-ı Şâfiî ve İmâm Ahmed bin Hanbel hazretleri, İmâm Mâlik bin Enes'in sohbetinde bulunup ilminden çok istifâde etmişlerdir. Bunların İmâm Mâlik'in talebesinden olması, onun şeref ve üstünlüğüne en büyük vesîkadır. Kendisinden daha birçok kimse ilim öğrenmiştir. Muhammed bin İbrâhîm bin Dînâr, Ebû Hâşim, Abdülazîz bin Ebî Hâzım onun, dînde ictihâd sâhibi talebelerindendir...