[Son zamanlarda, Kıyâmetin kopmasının çok yaklaştığını iddiâ edenler çıkmaya başladı. Birisi, "Gelecek sene kıyâmet kopacak, tapulu yerlerinizi bize verin" diyor. Bir genç de "Ben hesapladım, 3 yıl sonra kıyâmet kopacak" diyor. Kıyâmet kesin olarak bilinebilir mi?] diye bir suâl sorulacak olursa, önemine binâen önce hemen şunu ifâde edelim ki, "Kıyâmet"in ne zamân kopacağı bizlere bildirilmedi; "Onu ancak Allah bilir" (A'râf, 187; Ahzâb, 63) buyuruldu. Binâenaleyh kimse kıyâmetin zamânını anlayamadı. Fakat Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), birçok alâmetlerini ["Kıyâmet Alâmetleri"ni] haber verdi. Kıyâmetin kopmasına yakın önce küçük alâmetler, sonra da büyük alâmetler çıkacaktır. Bilindiği gibi, îmânın şartlarından birisi de [beşinci şartı]: "Âhiret gününe îmân, inanmak"tır. "Âmentü" duâsında: "Âmentü billahi ...ve'l- yevmi'l-âhıri... vel-ba'sü badel-mevti hakkun..." "...Âhiret gününe de inandım... öldükten sonra dirilmeye de îmân ettim..." diye okuyoruz. Kıyâmet gününe "El-yevmü'l-âhır: Son gün" denilmesi, arkasından gece gelmediği; yahut da dünyadan sonra geldiği içindir. Hadis-i şerifte bildirilen bu gün, bildiğimiz gece-gündüz demek değildir. Bir vakit, bir zaman demektir. Bu zamanın başlangıcı, insanın öldüğü gün olup Kıyâmetin sonuna kadardır. Bu bakımdan bir "Kıyâmet-i Suğrâ (Küçük kıyâmet): Yanî herkesin kendi ölümü" var; bir de "Kıyâmet-i Kübrâ (Büyük kıyâmet): Canlıların öldükten sonra tekrâr diriltildikleri gün, zaman, "Kıyâmet Günü" var. İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî, "Mektûbât-ı şerîfesi"nde buyurmaktadır ki: "Muhbir-i sâdık [ya'nî hep doğru haber verici] (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) kıyâmet alâmetlerinden her ne haber verdi ise, hepsi doğrudur. Yanlışlık olamaz. O zamân Güneş, âdet dışı olarak garb(batı)dan doğacaktır. Hazret-i Mehdî (aleyhirrıdvân) gelecek, Îsâ (aleyhisselâm) gökten inecek, Deccâl çıkacak, "Ye'cûc ve Me'cûc" denilen kimseler yeryüzüne yayılacak, her yeri karıştıracak....." [2. cild, 67. mektûb] Kıyâmet alâmetleri, küçük ve büyük olmak üzere iki kısımdır. Küçük alâmetler pek çok olup, hadîs-i şerîflerle bildirilmiştir. Bir kısmı ortaya çıkmış ve çıkmaya da devâm etmektedir. Bâzıları şunlardır: "İslâmiyet'e uygun işler ayıp sayılıp, terk olunur. Allahü teâlânın emirleri yaptırılmaz. Harâmlar her yerde işlenir. Bid'atler çıkıp, sünnetler terk olunur. İslâm dîninin izin vermediği şekilde hareket edilir. İslâmın ismi, Kur'ân-ı kerîmin resmi kalır. Yâni emirlerine uyulmaz. Nitekim hadîs-i şerîfte; "Yakında insanlar üzerine bir zaman gelir ki, İslâmın ancak ismi, Kur'ân-ı kerîmin ancak resmi kalır. Mescitleri (câmileri) görünüşte mâmûr, lâkin hidâyet ve irşâd yönünden harâptır" buyuruldu. İnsanlardan ilim, emânet kalkar, câhillik artar. Emîn kimse bulunmaz. İnsanlarda, birbirlerine karşı sevgi kalmaz. Filân kimse pek akıllı ve nâzik kişidir, dediklerinde, kalbinde zerre kadar îmân bulunmaz. Dînsiz, ahlâksız kimseler emîr olur. [Bu husûs, kitaplarda değişik şekillerde de ifâde edilmiştir: En aşağı kimseler dünyâda başa geçip, insanlar arasında mûteber olur. Câhiller başa geçip, câhillikleri ile insanlara hükmeder ve aşağı insanlar yüksek tutulur. Aşağı kimseler, meclislerde, toplantılarda söz ve nutuk söylerler.] Dîn bilgileri unutulur. Fısk, kötülük çoğalır. Âlimler zulüm ve fısk (günâh) işler, ibâdet edenlerin çoğu da dîn bilgilerinden habersiz olup âdet üzere ibâdet ederler. Sonra gelenler, önce gelmiş olanlara "bilgisiz" ve "ahmak" der. İnsanlara, zararlarından kurtulmak için ikrâm olunur. Oyun ve çalgı âletleri çok kullanılır. Adam öldürmek ve fitne çok olur. Her köşede zâlim ve cebbârlar görünüp, zorla insanların mallarını ellerinden alırlar. Tuğyân, taşkınlık yapılıp, yeme, içme ve giyinmede isrâf edilir. Deccâl vekîlleri çıkıp, insanları doğru yoldan çıkarırlar. Doğru söyleyene insanlar kızıp, onu başlarından kovmaya, işinden ayırmaya çalışırlar. Erkek karısına uyup, anasına muhâlefet ve isyân eder. Kadınlar kocalarına karşı gelir ve dediklerini yapmazlar. Erkek ile kadınlar arasında harâma, günâha vâsıta olanlar çok olur. Gençler, günâhlara dalıp, kadınlar işi azıtarak baştan çıkarlar. Hadîs-i şerîfte; "Gençleriniz fâsık olunca, sizin hâliniz ne olur?" ve "Kadınlarınız taşkınlık edip, İslâmiyetin hudûdunu aşınca hâliniz ne olur?" buyuruldu....." [İbn-i Hacer-i Mekkî, İmâm-ı Süyûtî] Bilindiği üzere, günâh işleri yapan Müslümanlara "fâsık" denir. Fâsıklara ve bütün kâfirlere kabirde azâp vardır. Bunlara elbette inanmak lâzımdır. Ölü kabre konunca, bilinmeyen bir hayât ile dirilecek, nimet veya azâp görecektir. Büyük alâmetler Bir hadîs-i şerîfte kıyâmetin on büyük alâmeti bildirilmiştir. Bu alâmetlerden birisi ortaya çıkınca, diğerleri birbiri ardından ortaya çıkacaktır. Cennet'e ve Cehennem'e gideceklerin adedi tamam olunca kıyâmet kopacaktır. Eshâb-ı kirâmdan bir cemâatin, kıyâmetten konuştuğu bir sırada, Peygamber Efendimiz buyurmuşlardır ki: "On büyük alâmet görülmedikçe kıyâmet kopmaz. Bunlar: Duhân (duman), Deccâl, Dâbbetül-arz, Ye'cûc ve Me'cûc'ün çıkması; Îsâ aleyhisselâmın gökten inmesi; Güneş'in batıdan doğması; Doğuda, Batıda ve Arabistan'da yer batması, çökme olması; bunlardan sonra Yemen'den bir ateşin çıkıp, insanları bir araya getirmesidir." (Müslim) İnşâallah yarınki makâlemizde bu konuya devâm etmek istiyoruz.