"KUTLU DOĞUM HAFTASI"NIN ARDINDAN -2-

A -
A +

Dünkü makâlemizde bir nebze, Kâinâtın Efendisi Peygamber Efendimizin "Ümmî" oluşundan; ya'nî hiç mektebe gitmemiş, kimseden ders görmemiş, kitap okumamış ve yazı yazmamış olduğu hâlde, insanlar ve melekler içinde, en çok ilmin O'na verildiğinden, O'nun bütün ilimlere vâkıf olduğundan bahsetmiştik. Bugün bu konuda birkaç kelime daha yazmak istiyoruz. Kur'ân-ı kerîmde bir âyet-i kerîmede meâlen: "Yanlarındaki Tevrât ve İncîl'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygambere uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri harâm kılar. Onunla birlikte gönderilen Nûr'a [Kur'âna] uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır" [A'râf, 157] buyurulmuştur. Yine Kur'ân-ı kerîm'de şöyle buyurulmaktadır: "O (Muhammed aleyhisselâm) kendiliğinden (kendi arzûsu ile) konuşmaz (konuşmamaktadır). [Çünkü O, tevhîdi i'lân ve şirki yok etmek ve İslâmiyeti yaymak ile emrolunmuştur.] O'nun sözleri, O'na bir vahy ile bildirilmekte, öğretilmektedir. (Onun [dîn işlerinde] konuşması ancak vahiydir)" (Necm sûresi, 3-4) Esâsen Cenâb-ı Hak, Muhammed aleyhisselâmı Peygamber olarak seçerken, O'nun bilhâssa "Ümmî" yâni okuma-yazma öğrenmemiş olmasını ve bu sebebden Kur'ân-ı kerîmin ancak Allahü teâlâ tarafından vahy edilmiş olabileceğinin anlaşılmasını istemiştir. Hadîs-i şerîfte de; "Ben ümmî Peygamber Muhammed'im... Benden sonra Peygamber yoktur" buyuruldu. Onu, Rabbi ta'lîm ve terbiye etmiştir. Nitekim kendisi: "Beni, Rabbim terbiye etti; terbiyemi de ne güzel verdi" buyurmuştur. Kur'ân-ı kerîm'in Allah kelâmı olmadığını ve Muhammed aleyhisselâm tarafından hazırlandığını iddiâ edenleri red eden yukarıdaki âyet-i kerîmelerden başka, diğer bazı âyet-i kerîmeler de nâzil oldu: İsrâ sûresinin 88. âyetinde meâlen: "De ki, insanlar ve cinnîler birbirlerine yardımcı olarak, [belâgat, güzel nazım ve kâmil mâna bakımından] bu Kur'ân'ın bir benzerini ortaya koymak için biraraya gelseler, yemîn olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar" buyuruldu. Kehf sûresinin 110. âyetinde de meâlen: "Onlara de ki, ben de ancak sizin gibi bir insanım. Ama, bana Rabbimin tek bir ilâh olduğu vahy olunmuştur. [Zâtında benzeri, sıfatlarında şerîki, ortağı yoktur.] Rabbine kavuşmak istiyen bir kimse, amel-i sâlih (faydalı iş) işlesin ve Rabbine ibâdet etmekte hiç şerîk [ortak] koşmasın" buyurulmuştur. Kur'ân-ı kerîmin, Allahü teâlânın kelâmı olduğunda hâlâ şüphesi olanlar için, Müddessir sûresi nâzil oldu. Bu sûrenin 1-10. âyetlerinde meâlen: "Ey örtüye bürünen (Habîbim Muhammed)! Kalk da [kâfirleri Allahü teâlânın azâbı ile] korkut. Rabbini tekbîr et, ta'zîm et. Giydiklerini temiz tut. Harâm edeceğim şeylerden sakın. Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma. Rabbin için sabr et. Sûra üfürüldüğü zaman, kâfirlere çok sıkıntılı bir gündür. Onlara kolaylık yoktur..." buyurulmuştur. Yine Cenâb-ı Hak, Müddessir sûresinin 24. âyetinden başlıyarak meâlen şöyle buyurmuştur: "Kur'ân için, 'bu sihirdir, bu ancak bir insan sözüdür' dedi. İşte bunu söyliyeni, şiddetli bir ateş içine, Cehennem'e atacağım. Şiddetli ateşin ne olduğunu sen ne bilirsin? O [içine girenleri] ne çıkartır, ne de azâbdan vazgeçer. İnsanın derisini karartır, yakar. Orada 19 [azâb yapan melek] vardır. Ateşte olanlara azâb yapmak için, meleklerden başkasını memûr etmedik. Ehl-i kitap [Yahûdî ve Hıristiyânlar bu sayıyı, kendi kitaplarında bildirilene uygun görerek Muhammed aleyhisselâmın nübüvvetine ve] Kur'âna inanırlar. Mü'minlerin de îmânı artar. Ehl-i kitap ve mü'minler, [bu adedde] şüphe etmesinler. Kalbleri hasta olanlar ve kâfirler ise, 'Allah bunu [19 adedini] bildirmekle ne yapmak ister' derler. Bunun gibi, Allah dilediğini [kötüleri] doğru yoldan saptırır ve dilediğini [iyileri] de, doğru yola kavuşturur. Rabbimin [Cehennem ehlini azâblandırmak için yarattığı] meleklerin adedini, ancak kendisi bilir. [Bu ondokuz melek, diğer meleklerin reîsleridir]." [Kur'ân-ı kerîmin hakîkaten Allahü teâlânın kelâmı olduğundan şüphe edenlere bir cevap olan bu sûredeki 19 sayısı, Tevrâtta da bildirilmişti.] Kullarına çok acıdığı için, onların dünyada râhat, huzûr içinde, kardeşçe yaşamaları, âhirette de sonsuz saâdete, bitmez-tükenmez ni'metlere kavuşmaları için, yapılması lâzım olan iyilikleri ve sakınılması lâzım olan kötülükleri, Peygamberlerine bildirmiş, bunları bildiren birçok kitap (yüz suhuf ve dört kitap) da göndermiştir. Bu kitaplardan yalnız Kur'ân-ı kerîm bozulmamıştır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.