Mevlid Gecesi, İslâm dîninin kıymet verdiği mübârek gecelerden biridir. Mevlid, Arapça'da "doğum zamânı" demektir. Kamerî takvimdeki aylardan Rebîu'l-evvel ayının on birinci ve on ikinci günleri arasındaki geceye "Mevlid Gecesi" denir. Çünkü bu gece [geçen 8 Mart Pazar gecesi], dünyadaki bütün insanlara ve cinnîlere en son Peygamber olarak gönderilen Hazret-i Muhammed Mustafa'nın (sallallahü aleyhi ve sellem) doğduğu gecedir. İslâmiyette bu gece, Kadir gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), Nübüvvetten (Peygamber olduğunun bildirilmesinden) sonra, her yıl bu geceye ehemmiyet verirdi. Her Peygamberin ümmeti de, kendi Peygamberinin doğum gününü bayram yapardı. Bu gün de, bütün Müslümanların bayramı, neş'e ve sevinç günü olmuştur. Dünyânın her yerindeki Müslümanlar, bu kudsî gecede, Kur'ân-ı kerîm okuyarak, ibâdet ederek, mevlid okuyarak Allahü teâlâya yalvarırlar. Birbirlerini ziyâret ederek hediyeleşirler. Bu gece, Peygamber Efendimiz doğduğu için sevinenler affolur. Bu gecede, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) doğumu esnâsında görülen hâlleri okumak, dinlemek, öğrenmek, dînen makbûl ve mu'teberdir. Peygamberimiz, kendileri de bunları anlatırlardı. Eshâb-ı Kirâm da bir yerde toplanıp bu hâlleri kendi aralarında okur ve anlatırlardı. Peygamberimizin doğum zamânında görülen hârikalar, sayılamayacak kadar çoktur. Bunlar Siyer kitaplarında uzunca yazılmıştır. MEVLİD-İ ŞERÎF'İN VELÂDET BÖLÜMÜ'NDEN Âmine Hâtun Muhammed ânesi,/Ol sadefden doğdu ol dür dânesi./Hem Muhammed gelmesi oldu yakîn,/Çok alâmetler belürdü gelmeden./Ol gîce kim doğdu ol Hayrü'l-beşer./Ânesi anda neler gördü neler?/Didi: Gördüm, ol Habîb'in ânesi,/Bir acep nûr kim, güneş pervânesi./Berk urup çıktı evimden nâgehân,/Göklere dek nûr ile doldu cihân./Gökler açıldı vü feth oldu zulem,/Üç melek gördüm elinde üç alem./Biri maşrık, biri mağribde ânın,/Biri dâmında dikildi Kâbe'nin./İndiler gökden melekler saf saf,/Kâbe gibi kıldılar evim tavâf./Hem havâ üzre döşendi bir döşek,/Adı Sündüs döşeyen ânı melek./İndi hûrîler bölük bölük buğur,/Yüzleri nûrundan evim doldu nûr./Çevre yanıma gelip oturdular,/Mustafâ'yı birbirine muştular./Didiler: Oğlun gibi hiçbir oğul,/Yaradılalı cihân gelmiş değül./Bu gelen tevhîd-i irfân kânıdır,/Bu gelen ilm-i ledün sultânıdır. ...... Peygamberimizin doğduğu zaman görülen hâllerden bâzıları şunlardır: Abdülmuttalib'in kızı, yâni Peygamberimizin halası olan Safiyye Hâtûn şöyle anlatıyor: "Muhammed aleyhisselâmın doğumu zamânında, annesinin yanında bulunuyordum. Kendisinde birçok alâmet gördüm. Bunların her biri, O'nun peygamberliğine delîldi: Doğar doğmaz secdeye vardı. [O ânda yeryüzünde bulunan canlı-cansız her şey, O'na uyarak Allahü teâlâya secde ettiler.] O'nu yıkamak istedim; "Zahmet etmeyin. Biz O'nu yıkadık ve gönderdik" diye bir ses duydum. Fasîh (apaçık) bir dille "Lâ ilâhe illallah; İnnî Resûlullah" yâni (Allah'tan başka ilâh yoktur. Ben, O'nun Peygamberiyim) diyordu. Meleklerin, O'na "Es-selâmü aleyküm yâ Resûlallah" dediklerini duydum." Halası Safiye Hâtun yine şöyle anlatıyor: "Oğlan mı, kız mı olduğuna bakayım dedim. Etrâfımı bir nûr kuşattı. Annesinden doğduğu zaman hava henüz karanlıktı. Baktım, bütün ev aydınlanmıştı. Gün ortası gibi olmuştu. Dışarı çıktım. Doğudan batıya kadar, bütün âlem Muhammed aleyhisselâmın nûrundan aydınlanmıştı. O anda, bütün yeryüzü yemyeşil oldu. Bütün sahrâlar otlanmış, bütün ağaçlar yaprak ve çiçek açmış, yeryüzünün bütün pınarları şırıl şırıl akmış, bütün dertlilerin derdi gitmiş, hepsi râhatlamış, bütün hastalar sıhhate kavuşmuş, bütün hâmileler doğurmuş, gökleri ve yeri, "Ümmî, Arabî, Hâşimî olan son Peygamber dünyâya geldi" nidâsı kaplamış gördüm." Muhammed aleyhisselâmın doğduğu gece yeryüzünde yüzüstü düşmeyen bir put, sönmeyen bir ateş kalmadı. Tahtlar tersine döndü, puthâneler sallandı. Kisrâ(İrân şâhı)'nın sarayı çatladı, bütün kiliseler, havralar yerinden oynadı. Bütün şeytânlar korkup, "Ne oldu?" diye titrediler. Âlemdeki bütün hayvânlar ve kuşlar, birbirine yüz dönüp, Muhammed aleyhisselâmın dünyâya geldiğini müjdelediler.