Müslümanlar üzerinde büyük hakları bulunan bazı âlimler

A -
A +

Vefâtı üzerinden 18 sene geçen "Merhûm Seyyid Ahmed Arvâsî Hoca" ile ilgili bir "Panel" vardı. 21 Şubat 2007 Çarşamba günü yapılan bu panelde âcizâne biz de bir tebliğ sunduk. Bu vesîleyle belirtelim ki, Sevgili Peygamberimizin mübârek torunlarından, büyük eğitimci ve da'vâ adamı, mütefekkir, ilim ve gönül ehli, Seyyid Ahmed Arvâsî beyin çok önemli bazı tesbitleri var. Bugün, onun tesbitlerinden iki tanesini sizlere özet hâlinde sunmak istiyorum: 1- "...Türk milleti, en az bin yıldan beri İslâm ile müşerref olmuş, İslâmiyeti en doğru tarzda anlayan, yaşayan ve bu sâhada söz sâhibi olan bir millettir. Bağrından İmâm-ı A'zam'lar, İmâm-ı Mâtürîdî'ler, İmâm-ı Gazâlî'ler, İmâm-ı Birgivî'ler, Ahmed İbn-i Kemâl Paşa'lar, Molla Fenârî'ler, Ebussuûd Efendi'ler... gibi [sâatlerce sayabileceğimiz] daha nice din âlimlerini çıkarmıştır. Yine Türk milleti, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî, Hoca Ahmed Yesevî, Hacı Bektâş-ı Velî, Hâcı Bayrâm-ı Velî, Yunus Emre gibi nice tasavvuf büyüklerini yetiştirmiştir. Milletimiz, büyük ve târîhî bir kitaplığa ve 'bid'âtsız' bir dîn kültürüne sâhiptir. İslâm dünyâsının bütün kaynakları en sağlam belgeleriyle elimizdedir..." Bu tesbîtler, gerçekten çok önemli tesbîtler. Evet bizler, millet olarak, hoşgörü, sevgi, şefkat, merhamet timsâli Hazret-i Mevlânâ'ların, Hoca Ahmed Yesevî'lerin, Hünkâr Hâcı Bektâş-ı Velî'lerin, Hâcı Bayrâm-ı Velîlerin, Yûnus Emre'lerin yolundayız. Günümüzde bütün dünyâda cereyân eden hâdiseler muvâcehesinde belirtmek durumundayız ki, Yunus Emre'miz: "Yaratılmışı severim Yaratandan ötürü" ve "Bir kez gönül yıktınsa, bu kıldığın namaz değil./Yetmiş iki millet dahi, elin-yüzün yumaz değil" demektedir. İslâm ve Türk Târihi boyunca, bütün büyüklerin nasîhatleri arasında da, bu kabîl güzel tavsiyelerin bulunduğunu görmekteyiz. Bunları bilen ve bunlara inanan kimselerin; insanlara sövmek, onları dövmek ve öldürmek; can, mal ve ırzlarına zarar vermek şöyle dursun, onları üzmeyi ve kalplerini kırmayı bile akıllarından geçirmeyecekleri ortadadır. Onun için, anarşi ve terörün İslâmiyetle hiçbir alâkası yoktur; olamaz da. Zâten mukaddes dînimiz olan "İslâm" kelimesinde de, "barış" manâsı vardır. Hattâ, dost-düşmân herkesin bildiği üzere, İspanya'dan zorla çıkarılan Yahûdîlere, insanlık nümûnesi ecdâdımız Osmanlılar kucaklarını açmışlardır. Bulgaristan'dan göçe zorlanan soydaşlarımıza ve Kuzey Irak'tan kaçıp gelen peşmergelere de, yine biz Türk milleti olarak, kapımızı ve kucağımızı açıp, ev, aş ve iş verdik. Halbuki Hıristiyanlar Haçlı Seferlerini başlattılar; Engizisyon mahkemeleri kurdular; Saint Bartelmy katliâmlarını yaptılar. Avrupa'da Yahûdîleri fırınlarda yaktılar. Yine Arvâsî Hoca, şu önemli tesbitleri de yapmıştır: 2- "Yüce ve mukaddes kitâbımız Kur'ân-ı Kerîm'de, "Ulemâ-ı Râsihîn" (ilimde yüksek pâyeye eren âlimler) olarak övülen yüce dîn âlimleri, yani gerçek müctehidler ve müceddidler, Allah'ın emirlerine inanan ve uyan, sâlim akıl sâhipleri olarak yüceltilir; halbuki, "dîn tahrîpçileri", dîni yanlış yorumlayan ve kalplerinde eğrilik bulunan kimseler ise "fitne unsuru" olarak teşhîr edilirler." "Amelde imâmlarımız, İmâm-ı A'zam, İmâm Mâlik, İmâm-ı Şâfiî, İmam Ahmed bin Hanbel ve itikâtta imâmlarımız, İmâm-ı Mâtürîdî ve İmâm-ı Eş'arî ... Tasavvufun muvâzenesini bozmadan her ikisini birlikte yoğuran iki din büyüğümüz de İmâm-ı Gazâlî ve İmâm-ı Rabbânî. Bu sekiz din büyüğü, Peygamberlerden ve Eshab-ı kirâmdan sonra en büyük kadro... Bugün, İslâm dünyasının perîşânlığında ve şaşkınlığında, bu yüce kadronun ayak izlerini kaybederek, ne idiğü belirsiz kişi ve kadroların peşine takılmanın rolü pek mühimdir..." ] Merhûm Ahmed Arvâsî Hocanın zikrettiği bu 8 büyükten 4'ü "Mezhep İmâmları"mız, 2'si "Akâid İmâmları"mız, 2'si de "Tasavvuf Büyükleri"miz. Son 2 büyükten biri aynı zamanda "5 asırlık müceddid"lerden, diğeri ise "10 asırlık müceddid"lerden. İşte biz birkaç makâle hâlinde bu büyükleri ele almak istiyoruz. Önce "Mezhep İmâmları"ndan başlayalım. İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe İslâm âleminde, Eshâb-ı kirâmdan sonra yetişen evliyânın ve âlimlerin en büyüklerinden olan İmâm-ı A'zam Tâbiînden, Ehl-i Sünnetin reîsi ve Hanefî mezhebinin kurucusudur. İsmi, Nu'mân bin Sâbit bin Zûtâ olup "Ebû Hanîfe" künyesiyle ve "İmâm-ı A'zam" lakabıyla meşhûr olmuştur. 699 (H.80) senesinde Kûfe'de doğduğu için "Kûfî" nisbesiyle bilinir. 767 (H.150) senesinde Bağdât'ta vefât etti. Kabri Bağdât'ta olup, ziyâret yeridir. Aslen İran'ın ileri gelenlerinden bir zâtın neslinden olan İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'nin dedesi Zûtâ Müslüman olup, Hazret-i Ali'nin sohbetinde bulundu ve ona ikrâmlarda bulundu. Babası Sâbit de Hazret-i Ali ile görüşüp sohbetinde bulundu. Hazret-i Ali, Sâbit'e ve onun neslinden gelecek kimselere hayır duâda bulundu. Asîl, ilim sâhibi, sâlih ve kıymetli bir zâtın oğlu olan İmâm-ı A'zam'ın çocukluğu, doğum yeri olan Kûfe'de geçti. Âilesinden üstün bir terbiye alarak küçük yaşta Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Arab lisanının sarf, nahiv, şiir ve edebiyâtını öğrenmeye başladı. Eshâb-ı kirâmdan Enes bin Mâlik, Abdullah bin Ebî Evfâ, Vâsile bin Eska', Sehl bin Sâide ve Ebü't-Tufeyl Âmir bin Vâsile'yi (radıyallahü anhüm) görerek onların sohbetlerinde bulundu. Bu zâtlardan hadîs-i şerîf dinledi. İnşâallah yarın da bu konuya devâm edelim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.