Oruç tutmak ve genel olarak az yemek vücûdun sıhhati için önemlidir. Orucun faydaları çoktur. Orucun ayrıca, sabır, şükür, nefis terbiyesi gibi diğer ibâdetlerle de irtibâtı vardır. Oruç tutarak aç kalanın arzûları kırıldığı için sabretmesi kolay olur. Orucun vücûda zarar verdiğini söyleyenlere i'tibâr etmemelidir. Çünkü Allahü teâlâ, insanlara zararlı olan bir şeyi emretmez. Aç durmak doktorlarca da tavsiye edilmektedir ve iyidir; aç duranın basîreti açılır; anlayış kâbiliyeti artar. Vücuda da faydalıdır İki hadîs-i şerîfte, "Aç duranın idrâki artar, zekâsı açılır" ve "Tefekkür, ibâdetin yarısı, az yemek ise tamâmıdır" (İ. Gazâlî) buyurulmuştur. Çok yiyen çok su içer. Çok su içen çok uyur, çok uyuyanın da ömrü boşa geçmiş olur. 60 sene yaşıyan bir kimsenin 20 senesi uykuda geçmektedir. Uyku ile geçtiği için dünyâ ve âhiret kazancına mâni' olur. Çok yiyen sarhoş gibi olur, dimâğı yorgunlaşır. Zekâsı, zihni dumûra uğrar. Fazla tokluk ahmaklığa yol açar. Okuduğunu ezberlemesi ve hâtırında tutması zor olur. Hadîs-i şerîfte, "Her gün bir defa yemek yimek i'tidâldir" (Beyhekî) buyuruldu. Az yiyenin vücûdu sıhhatli olur. İki günde üç defa yemek yemenin normal olduğu bildirilmiştir. Tıp uzmanları diyorlar ki Oruçlu iken vücûdun organlarında dinlenme olur. Oruç tutan bünye, âdetâ bakıma girer; şöyle ki iç organları saran yağlar erir, vücûdun zindeliği artar ve direnme gücü kazanır. Mide, böbrek, kalp ve karaciğer hastalıklarına karşı bedenin mukâvemeti artar. Şeker hastalığına karşı da mukâvemeti ziyâdeleşir. Gıda artıkları iyi yakılmayınca, damarları yıpratır. Yakılmayan yağlar, damarları daraltır, damar sertliği denilen râhatsızlığa sebep olur. Oruçlu kimsenin vücûdunda, akşama doğru hemen hemen hiç gıdâ kalmaz. Yani bütün gıdâlar yakılmış olur. Bu bakımdan oruç tutmak bazı hastalıklara iyi gelmektedir. Oruçlu iken, karaciğer 3-5 sâat istirâhat eder, gıdâ depolama işine bir müddet ara vermiş olur. Bu arada, korunma sistemini güçlendirici globülinleri hazırlar. Midedeki kaslar ve salgı ifrâz eden hücreler, oruç müddetince birkaç sâat dinlenir. Kan hacmi de azaldığı için tansiyon düşerek kalp rahatlar. Oruçlu kimselerde adrenalin ve kortizon hormonları kana daha kolaylıkla karışmaktadır. Bu hormonlar, tesirlerini kanserli hücreler üzerinde de göstermektedir. Böylece bu hormonlar kansere karşı bir çeşit kalkan rolü oynamakta, yani kanser hücrelerinin çoğalmasını önlemektedir. Sinir sistemimizin vücuttaki yeri de çok mühimdir. Dil sinirleri felç olan konuşamaz. Bacaktaki sinirler felç olursa, insan yürüyemez. Sinirimizin bozulması nisbetinde hayâtımız, az veya çok tehlike içindedir. Siniri bozuk kimse, huzûrsuz olur, sabredemez. Cemiyetteki kavgaların, cinâyetlerin çoğu sinirli olmaktan, sabredememekten ileri gelmektedir. "Oruç sabrın, sabır da îmânın yarısıdır" (Ebû Nuaym) hadîs-i şerîfi oruç tutanın sabırlı olduğunu bildirmektedir. Böylece orucun îmândan da olduğu görülmektedir. Îmânlı olan da, îmânının kuvvetine göre sinirine hâkim olur; günâh ve suç işlemez. Açlık, sinirleri zinde, uyanık tutar. Açlık, kalbde incelik doğurur. Hadîs-i şerîfte, "Az yiyenin içi nûrla dolar ve Allahü teâlâ, az yiyip içen ve bedeni hafîf olan mü'mini sever" (Deylemî) buyuruldu. Açlıkta arzûlar kırılır, nefis uysallaşır, serkeşliği kalkar. Çok yemek, gafleti doğurur. Azgın bir atı zaptetmek zor olduğu gibi, çok yedirmekle azan nefsi zaptetmek de zordur. Açlıkla terbiyesi kolaylaşır. Hastalıkların çoğu çok yemekten ileri gelir. Hadîs-i şerîfte, "Çok yiyip-içmek hastalıkların başıdır" (Dârekutnî) buyuruldu. Bir hadîs-i şerîf meali de şöyledir: "İnsan kalbi tarladaki ekin, yemek ise yağmur gibidir. Fazla su, ekini kuruttuğu gibi, fazla gıda da kalbi öldürür." [İ. Gazâlî] Her zaman tok olan şefkatsiz ve merhametsiz olur. Tok, acın halini bilmez. Çok yiyen sert ve katı kalpli olur. Çok yiyende acıma hissi azalır. Arzûları artar, harâma dalar. Gayr-i meşrû arzûları harekete geçiren yolları tıkamak gerekir. Hadîs-i şerifte, "Çok yiyip içmekle kalbinizi öldürmeyin" (İ. Gazâlî) buyuruldu. Açlık, şeytânın yolunu tıkar. Hadîs-i şerîfte, "Şeytân, damardaki kan gibi, vücûtta dolaşır, açlık ile yolunu daraltın" (İhyâ) buyuruldu. Açlık, günah işleme arzûsunu kırar, kötülük etmeye mâni olur. Sevâbı kat kat verilir Orucun sevâbı diğer ibâdetlere göre daha fazladır. Hadîs-i kudsîde, "Her iyiliğe, on mislinden 700 misline kadar sevâp verilir. Fakat oruç bana mahsûstur, onun mükâfâtını ben veririm. Çünkü kulum, benim için şehvetini ve yeme-içmesini bırakmıştır" (Buhârî) buyuruldu. Her iyiliğin sevâbını Allahü teâlâ verdiği hâlde, orucun sevâbı için, "Onun karşılığını ancak ben veririm" buyurmasının hikmeti vardır. Yeryüzünün tamamı Allahü teâlânın mülkü olduğu halde, Kâbe-i şerîfe'ye "Beytullah" yani "Allah'ın evi" denmesi ona şeref vermek içindir. Allahü teâlâ, "Oruç bana mahsustur" demekle de ona özel bir şeref vermiştir. Oruç tutana verilecek sevâbın muayyen bir ölçüsü yoktur. Oruçlunun durumuna göre, çok sevâp verilecektir. İçerisinde bulunduğumuz kıymetli günlerin değerini bilmeye çalışmalıdır...