Resûlullah'ın duâları kabûl olunmuştur

A -
A +

Peygamber Efendimiz, Eshâbından çok kimseye hayır duâ etmiş, duâlarının hepsi kabûl olunarak faydalarını görmüşlerdir. Düşmanlarından bazılarına da bedduâ etmiş, bunlar da kabûl olunarak hepsi çeşitli zararlara uğramışlardır. Sevgili Peygamberimiz: "Her Peygamberin duâsı kabûl olur. Her Peygamber, ümmeti için dünyâda duâ etti. Ben ise, kıyâmet günü, ümmetime şefâat izni verilmesi için duâ ediyorum. İnşâallah duâm kabûl olacak. Müşrik olmayanların hepsine şefâat edeceğim" buyurdu. Eshâbından hayır duâ ettiği bazı kişiler 1) Kendi kızı Fâtıma (radıyallahü anhâ), bir gün yanına geldi. Açlıktan benzi sararmıştı. Elini onun göğsüne koyup, "Ey açları doyuran Rabbim! Muhammed'in kızı Fâtıma'yı aç bırakma!" buyurdu. Hz. Fâtıma'nın hemen yüzü kanlandı, canlandı. Ölünceye kadar hiç açlık duymadı. 2) Amcazâdesi ve dâmâdı Hazret-i Ali (radıyallahü anh) diyor ki, "Resûlullah, beni Yemen'e kâdî [hâkim] olarak göndermek istedi. Yâ Resûlallah! Ben kâdîlık yapmasını bilmiyorum" dedim. Mübârek elini göğsüme koyup, "Yâ Rabbî! Bunun kalbine doğru şeyleri bildir. Hep doğru söylemek nasip eyle!" buyurdu. Bundan sonra bana gelen şikâyetçilerden doğru olanı hemen anlar, hak üzere hükmederdim. 3) Resûlullah, Aşere-i mübeşşere'den [Cennet'e gidecekleri müjdelenen on kimseden] biri olan Sa'd bin Ebî Vakkâs'a, Uhud Gazâsında, "Yâ Rabbî! Bunun oklarını hedeflerine ulaştır ve duâlarını kabûl eyle!" diye duâ etti. Bundan sonra Sa'd'ın her duâsı kabûl oldu ve her attığı ok düşmana isâbet etti. 4) Yine Aşere-i mübeşşere'den Abdurrahmân bin Avf'a bereket ile duâ etti. Malı o kadar çoğaldı ki, dillere destân oldu. 5) Amcasının oğlu Abdullah bin Abbâs'ın alnına [veya göğsüne] mübârek ellerini koyup, "Yâ Rabbî! Bunu dînde derin âlim yap, hikmet sâhibi eyle! Kur'ân-ı kerîmin bilgilerini kendisine ihsân eyle!" buyurdu. Bundan sonra, bütün ilimlerde ve bilhâssa tefsîr, hadîs ve fıkıh bilgilerinde zamanının bir dânesi oldu. Sahâbe ve Tâbiîn her şeyi bundan öğrenirlerdi. "Tercümânü'l-Kur'an", "Bahrü'l-ilm" ve "Reîsü'l-Müfessirîn" isimleriyle meşhûr oldu. İslâm memleketleri bunun talebeleri ile doldu. 6) Hizmetçilerinden Enes bin Mâlik'e, "Yâ Rabbî! Bunun malını ve çocuklarını çok eyle. Ömrünü uzun eyle; günâhlarını da affeyle!" duâsını yaptı. Zaman geçtikçe, malları, mülkleri çoğaldı. Ağaçları, bağları her sene meyve verdi. Yüzden ziyâde çocuğu oldu. Yüzon sene yaşadı. Ömrünün sonunda, "Yâ Rabbî! Habîbinin, benim için yaptığı duâlardan üçünü kabûl ettin, ihsân ettin! Dördüncüsü olan günahlarımın affedilmesi acaba nasıl olacak?" deyince, "Dördüncüsünü de kabûl ettim. Hâtırını hoş tut!" sesini işitti. 7) Mâlik bin Rebî'a'ya "Evlâdın bereketli olsun!" diyerek duâ buyurdu. Seksen oğlu oldu. 8) Nâbiğa ismindeki meşhûr şâir, Peygamberimize, şiirlerinden birkaçını okuyunca, ona, Arablar arasında meşhûr olan "Allahü teâlâ dişlerini dökmesin" duâsını yaptı. Nâbiğa yüz yaşına gelmişti. Dişleri ak ve berrâk, inci gibi dizilmiş dururdu. 9) Urve için, "Yâ Rabbî! Bunun ticâretine bereket ver!" buyurdu. Urve diyor ki, bundan sonra yaptığım ticâretlerin hepsi kârlı oldu. Hiç zarar etmedim. Bu misâlleri çoğaltabiliriz; çünkü duâlarının makbûl olduğuna dâir pek çok örnek vardır. Düşmanlarından bedduâ ettiği bazı kişiler a) Mekke'de bazı köylere gidip îman etmeleri için çok uğraştı. Kabûl etmediler. Yûsüf Peygamber zamanında Mısır'da görülen kıtlık gibi sıkıntı çekmeleri için bedduâ etti. O sene oralarda öyle kıtlık oldu ki, leş yediler. b) Amcası Ebû Leheb'in oğlu Uteybe, Resûlullaha dâmâd olacağı hâlde, îmân etmedi ve O serveri çok üzdü. Mübârek kızı Ümmü Gülsüm hâtûnu [henüz nikâhlı iken, düğünleri olmadan] boşadı. Çirkin şeyler söyledi. Buna çok üzülüp, "Yâ Rabbî! Buna köpeklerinden birini musallat eyle!" buyurdu. Uteybe, Şâm'a ticâret için giderken bir gece arkadaşlarının arasında yatıyordu. Bir arslan gelip arkadaşlarını koklayıp bıraktı. Sıra Uteybe'ye gelince, onu kaptı ve parçaladı. c) Bir kimse [bir münâfık], sol eliyle yemek yiyordu. "Sağ el ile ye!" buyurdu. "Sağ kolum hareket etmiyor" diyerek yalan söyledi. "Sağ elin artık hareket etmesin!" buyurdu. Ölünceye kadar sağ elini ağzına götüremez oldu. d) Acem pâdişâhı Hüsrev Pervîz'e, îman etmesi için mektûb gönderdi. Bu Hüsrev, mektûbu parçaladı ve getiren elçiyi de şehîd eyledi. Resûl aleyhisselâm bunu işitince, çok üzüldü ve "Yâ Rabbî! O, benim mektûbumu parçaladığı gibi, Sen de onun mülkünü parçala!" buyurdu. Resûlullah hayâtta iken, Hüsrev'i oğlu Şîreveyh hançerle parçaladı. Hazret-i Ömer halîfe iken de, Acem memleketinin tamamını Müslümanlar feth edip, Hüsrev'in nesli de, mülkü de kalmadı. e) Resûl aleyhisselâm, çarşıda emr-i mâruf ve nehy-i münker ederken [nasîhat verirken], Mervân'ın babası olan Hakem bin Âs ismindeki kişi, Resûlullahın arkasından gelerek, gözlerini açıp kapar ve yüzünü buruşturur, böylece onunla alay ederdi. Resûl aleyhisselâm, arkaya dönüp, onun bu çirkin hâlini görünce, "Kendini gösterdiğin şekilde kal!" buyurdu. Ölünceye kadar, yüzü gözü oynak kaldı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.