Evvelâ şunu ifâde edelim ki, Allahü tealâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen; "Şüphesiz ki Allah, sabredenlerle berâberdir" (Bakara sûresi, 153) buyuruyor. Onun için bugünkü ve yarınki makâlelerimizde sabır hakkında bazı âlim ve velîlerin sözlerini nakledeceğiz ve bu konuda bazı örnekler vermeye çalışacağız: Şam'da yetişen büyük velîlerden Ebû Süleymân-ı Dârânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "En zor, ama en makbûl şey sabırdır. Sabır, iki kısımdır: Birincisi, Allahü teâlânın yapmamızı emrettiği, fakat nefsimizin istemediği ibâdetleri yapmaya devâm etmekte sabretmek. İkincisi ise, Allahü teâlânın yapmamızı yasak ettiği, fakat nefsimizin hoşuna giden şeyleri yapmamaya devâm etmekteki sabırdır." Evliyânın büyüklerinden Abdullah bin Muhammed Mürteiş (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki: "Bütün işlerin netîcesinin sıhhatli ve faydalı olabilmesi için iki şart vardır: Sabır ve ihlâs." Yine evliyânın büyüklerinden Abdullah Harrâz (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki: "Sabrın alâmeti şikâyeti terk, musîbet ve sıkıntıları gizlemektir." Birgün, evliyânın büyüklerinden Ahmed Yekdest Cüryânî (rahmetullahi aleyh) ticâret için Cüryân'dan Hindistan'a gidiyordu. Yolda çoluk-çocuğunun tâûn hastalığından vefât ettiklerini haber aldı. Bu acı haberin etkisinde iken kervan eşkıyâ baskınına uğradı. Şakîler kervandakilerin bütün mallarını aldılar. Ahmed Cüryânî'nin mallarını aldıktan sonra sol elini de bileğinden kestiler. Kendisine bu sebeple "Yekdest: Tek elli" denildi. EY KARDEŞLERİM... Ahmed Cüryânî bütün bu sıkıntılara rağmen Rabbini zikrediyor ve sabrediyordu. Kervandakiler ondaki bu hâllere şaşıp; "Çocukların öldü. Malın mülkün gitti. Kolun kesildi. Buna rağmen sesin çıkmıyor!" dediklerinde, cevâben; "Ey kardeşlerim! Bize gelen bu belâ ve sıkıntıların, Allahü teâlânın takdîri ile olduğunu bilelim. Nitekim Allahü teâlâ Hadîd sûresinin yirmiikinci âyetinde meâlen bunu bildirmekte ve; "Ne yerde, ne de nefislerinizde bir musîbet başa gelmez ki, biz onu yaratmazdan önce, o bir kitapta (levh-i mahfûzda) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır" buyurmaktadır. Bu îtibârla dünyânın esâsı mihnet, sıkıntı üzere kurulmuştur. Sıkıntının ise sabretmekten başka reçetesi, katlanmaktan başka kurtuluş yolu yoktur. Şu üç sabır çok sevgilidir. Bunlar; tâatte, hakka kullukta, günah işlememekte, belâ ve mihnet ânında sabırdır" buyurdu. Ahmed Yekdest'e, bu sabrı sebebiyle, o gece rüyâsında Serhend'e gitmesi tavsiye olundu. Bu mânevî işâret üzerine Hindistan'ın Serhend şehrine geldi. Orada ikinci bin yılın yenileyicisi büyük âlim İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin oğlu Muhammed Ma'sûm hazretlerini tanıyıp ona talebe oldu. Onbir sene hocasının yanından ayrılmayıp ona hizmetle şereflendi. Hocasının sevgi ve iltifâtlarına kavuştu. Sohbetlerinin bereketi ile tasavvuf yolunun bütün inceliklerini öğrendi. Bundan sonra insanlara doğru yolu göstermek üzere Mekke'ye gönderildi. Mekke'de otuzdokuz sene bu vazîfeyi gördükten sonra orada vefât etti. DAİMA ÜMİTLİ OLUN Evliyânın büyüklerinden Gavs-ı âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî hazretleri, sabır ve tahammüllerin karşılıksız kalmayacağına dâir buyurdular ki: "Halinizden şikâyette bulunmayın. Sabredin, feryâd etmeyin. Doğruluk üzere devâm edin. İsteyin, istemekte bıkkınlık göstermeyin. İçinde bulunduğunuz istenmeyen hâllerden dolayı ümitsizliğe düşmeyin. Dâimâ ümitli olun. Birbirinize düşman değil, kardeş olun. Birbirinize buğz etmeyin. Allahü teâlâya, rızâsı için yapılan sabırlar ve tahammüller, aslâ karşılıksız kalmaz. Onun için bir ân olsun sabrediniz, mutlaka, senelerce bu sabrın mükâfâtını görürsünüz. Ömrü boyunca kahraman lakabıyla meşhûr olan, bu lakabı, bir ânlık cesâreti netîcesinde kazanmıştır." Abdülkâdir Geylânî'nin (rahmetullahi teâlâ aleyh) kendisi de çok sabırlı idi. Talebelerinin suâllerini kızmadan cevaplandırır, dersi geç anlayanlara sabırla anlatırdı. Ubeyd isminde, anlatılanları zor kavrayan bir talebe vardı. Bir gün ders sırasında İbnüs-Semhal isminde bir zât gelmişti. Onun dersi geç anlamasına karşı, Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin gösterdiği tahammüle hayran kaldı. O talebe dersini alıp çıktıktan sonra, gösterdiği sabra hayret ettiğini söyleyince, Abdülkâdir Geylânî hazretleri; "Bir hafta daha yorulacağım, ondan sonra vefât edeceğim" buyurdu. Dediği gibi, bir hafta sonra vefât etti. İnşâallah yarınki makâlemizde, başka sabır örnekleri vermek istiyoruz.