Bugün, bir "Mevlid Kandili"ni daha idrâk etmekle şereflendik. Ya'nî 11 Rebîu'l-evvel Cuma'yı 12 Rebîu'l-evvel Cumartesi'ye (30 Mart'ı 31 Mart'a) bağlayan gece, bilindiği gibi, Sevgili Peygamberimizin dünyayı teşrîflerinin bir sene-i devriyesidir. Fahr-i kâinât Efendimiz doğmadan önce, bütün âlem, mânevî yönden müthiş bir zulmet, karanlık içinde idi. "Câhiliye Dönemi" denilen o dönemde, insanlar hudûtsuz derecede azgınlaşmışlar, Allahü teâlânın gönderdiği dînler unutulmuş, İlâhî hükümlerin yerini, insan kafasından çıkan fikirler, düşünceler almıştı. Sadece insanlar değil, bütün mahlûklar, zâlim insanların vahşet ve zulmünden iyice bunalmıştı. Yeryüzünde bulunan bütün milletler, Allahü teâlâyı unutmuş, huzûrun, saâdet ve sevincin kaynağı olan "Tevhîd inancı" ortadan kalkmıştı. Küfür fırtınası, kalplerden îmânı söküp atmış, insanlar putlara tapmaya başlamışlardı. İsrâîloğulları birbirlerine düşmüşler, Hz. Mûsâ aleyhisselâmın getirdiği dîn unutulmuş, Tevrât bozulmuştu. Hz. İsâ aleyhisselâmın getirdiği hakîkî dîn de bozularak, dîn ile hiçbir alâkası kalmamıştı. İncîl, papazlar tarafından değiştirilmiş ve aslı kaybolmuş, "teslîs", yâni üçlü tanrı fikri kabûl edilmişti. Böylece her iki kitap da, Allah kelâmı olmaktan çıkmıştı. Mısır'da, bozulmuş Tevrât'ın hükmü, Bizans'ta yine değiştirilmiş Hristiyanlık vardı. Îrân'da ateşe tapılıyor, ateşperestlerin ateşi bin senedir söndürülmüyordu. Çin'de Konfüçyüsizm, Hindistan'da Budizm gibi uydurma dînler hüküm sürüyordu. Arabistân'ın insanları da karanlık içinde idiler. Yeryüzünün merkezi olan mübârek Mekke'de, küfür sel gibi akıyordu. Beytullah'ın içine, "Lât", "Uzzâ" ve "Menât" gibi yüzlerce put doldurulmuştu. Zulüm son haddine varmış bulunuyor, ahlâksızlık, iftihâr vesîlesi sayılıyordu. Netîce itibâriyle o zamanın insanları arasında şefkat, merhamet, iyilik ve adâlet gibi güzel hasletler yok olmuş gibiydi. Bununla birlikte, o zamanda, Allahü teâlâya inanan ve putlardan uzak duran "Hanîfler" de [Hazret-i İbrâhîm'in dînine bağlı insanlar da] vardı. Peygamber Efendimizin babası Abdullah, dedesi Abdülmuttalib, annesi Âmine ve bazı kimseler, bu dîn üzere idiler. Hanîflerden başka bütün gruplar bâtıl yolda olup, büyük bir zulmet, karanlık içinde idiler. İşte, Sevgili Peygamberimizin gençlik yıllarında Araplar, böyle alabildiğine bir câhiliyetin içine düşmüşlerdi. Puta tapmak, içki, kumar, zinâ, fâiz ve daha bir çok çirkin iş, aralarında yaygınlaşmıştı. Muhammed aleyhisselâm, onların bu bozuk hâllerinden son derece nefret eder ve kötülüklerinden dâimâ uzak dururdu. Bütün Mekke halkı, O'nun bu hâlini görür ve hayret ederlerdi. Bunları belirttikten sonra, şimdi birazcık, Resûlullah Efendimizin doğumundan bahsedelim: Yedi kat yer, yedi kat gök, kısacası bütün âlem, büyük bir hürmet ve sevinç içinde "Seyyidü'l-mürselîn", "Hâtemü'l-enbiyâ", "Habîb-i Hudâ" olan Efendisini beklemekte idi. Hicretten 53 sene evvel, Fil vak'asından iki ay kadar sonra, Rebîul-evvel ayının onikinci (Pazartesi) gecesi sabaha karşı Mekke'nin Hâşimoğulları Mahallesinde, Safâ Tepesi yakınında bir evde, Muhammed Mustafâ (sallallahü aleyhi ve sellem) doğdu. O'nun teşrîfiyle âlem, yeniden hayât buldu; karanlıklar dağıldı; bütün âlemler aydınlandı... Dost-düşman herkesçe ma'lûm olduğu üzere, Resûl-i Ekrem Efendimizin doğduğu gece, pekçok olağanüstü hâl görülmüştür: Meselâ o gece, Ka'be-i Muazzama ve Mescid-i Harâm'daki bütün putlar, yüzüstü devrilip yere kapandılar. Îrân Kisrâsı'nın Medâyin'deki sarayı sallandı, hattâ 14 burcu yıkıldı. Mecûsîlerin, yani ateşe tapanların bin (1000) seneden beri yanan kocaman ateş yığınları ânîden sönüverdi. Mukaddes sayılan "Sâve Gölü"nün o gece suyu çekilerek kurudu. Şâm tarafında, bin yıldan beri kuru bir vâdî olan ve suyu akmayan "Semâve Nehri vâdîsi", sularla dolup taşarak akmaya başladı. Muhammed aleyhisselâmın doğduğu geceden itibâren, şeytân ve cinnîler artık Kureyş kâhinlerine, hâdiselerden haber veremez oldular ve kehânet sona erdi. Mevlid Kandili Peygamber Efendimizin doğum gecesi olan "Mevlid-i Nebevî", asırlardan beri, bütün İslâm âleminde, çeşitli faâliyetlerle kutlanmaktadır. Resûlullah (aleyhisselâm), "Mevlid" gecelerinde Eshâbına ziyâfet verir, dünyâyı teşrîf ettiği gecede ve çocukluğu zamânında olan şeyleri anlatırdı. Hazret-i Ebû Bekir, Halîfe iken, Mevlid gecesinde, Eshâb-ı kirâmı toplayıp, Resûlullah'ın dünyâyı teşrîfindeki olağanüstü hâlleri konuşurlardı. İşte bundan dolayı İslâm âlimleri de, bu geceye çok önem vermişlerdir. Bu gece, Hanefî mezhebine göre, Kadir Gecesinden sonra, en kıymetli gecedir. Şâfiî mezhebine göre ise, gecelerin en kıymetlisidir. Dünyânın her yerindeki Müslümânlar, Peygamberimizin ve Eshâb-ı kirâmın yaptıkları gibi, Mevlid gecesinde, Resûlullah Efendimizi anlatan kitâblar, na'tlar, kasîdeleri okurlar ve Resûlullah'ın dünyâyı teşrîf ettiği bu şerefli gecede sevinirlerdi. [Bu vesîle ile ifâde edelim ki, doğum gününe önem vermeyi Hristiyanlar, Müslümânlardan öğrenip almışlardır.] Bu geceyi bütün mahlûklar, melekler, cinnîler, hayvânlar ve hattâ cansız maddeler, birbirlerine müjdelemekte, Fahr-i âlem dünyâyı şereflendirdi diye sevinmektedirler.