Şöhretin getirdikleri

A -
A +

Bugünkü yazımda sevgili okurlarımla bazı acı hatıralarımı paylaşacağım... Aşağı yukarı gazetecilik mesleğinde muhabir olarak yarım asırı devirdim... Bir çok tatlı hatıralarım olduğu gibi gücüme giden ve beni üzen bazı olaylarla da karşı karşıya geldim... Ama hiçbir zaman gazetecilik nosyonundan zerre kadar taviz vermedim... Bu konuda başım dik... Beni en çok üzen ilk hatırama geçiyorum... F.Bahçe'de muhabirlik yaptığım sıralardaydı. Beşiktaş'ın başında da Christoph Daum vardı. Daum, Almanya'da beğendiği gurbetçi Tayfun'u yönetime tavsiye etmişti o zamanlar. Futbolcu, Türkiye'ye gelmiş ama Beşiktaş'la işi olmamıştı. Tayfun o zamanlar isimsiz bir futbolcuydu. Babası ile bir yerde tanışmıştık. Benim de F.Bahçe muhabiri olduğumu öğrenince "Bana bu konuda yardım et. Bu çocuğu F.Bahçe'ye verelim" demişti. Ben ilk önce bunun üzerinde fazlaca durmamıştım. Çünkü bize, bu konuda çok talepler geliyor, ama üzerinde durmuyoruz. Fakat, Tayfun'un babası beni defalarca aradı. Ben de çaresiz kaldım ve Tayfun'u F.Bahçe'ye götürdüm. Orada ilk idmanda beğenildi ve belli bir zaman sonra da takıma girmeye başladı. Kısa zamanda da yıldız adaylarından biri oldu, çıktı F.Bahçe'de. Buna ben sebep olmuştum, ama bir teşekkür bile edilmedi. İşte bunun adı vefasızlık... Tayfun'un beni en çok üzen davranışı da röportaj yapma talebimi geri çevirmesi oldu... İnsanın başına bunlar da gelebiliyor ama ona hiç cevap vermedim... Onu kendi kendisi ile başbaşa bıraktım. İkincisi ise İlhan Mansız'dı. Ben İlhan'a Kuşadası'nda oynarken dikkat etmiştim. Samsunspor'a transfer olduğunda sevinmiş, kendisi ile - meşhur olmamasına rağmen- röportaj yapmak için yola çıkmıştım. İlhan'la ilk haberi ben yapmışımdır. Fakat, İlhan Mansız, Beşiktaş'a transfer oldu, değişti. Onunla Atatürk Havaalanı'nda bir olay oldu. İlhan, Almanya'dan sevgilisi ile beraber geliyordu. Yanına yaklaşıp resmini çektim ve kendisi ile konuşmak istedim. Fakat, babası yaşındaki bir kimseye yapmadığı hakaretler kalmadı. Üstelik, yeni aldığım fotoğraf makinemi fırlatıp atmak istedi. Gerçekten çok üzülmüştüm... Ama yine sesimi çıkarmadım, zaten basında da bu konu işlendi. Ben soğukkanlılığımı muhafaza ettim. Benim için haber önemliydi, çünkü ben işimi yapıyordum. Ama benim gücüme giden bu kimselerin şöhret olduktan sonra geçmişlerini unutmaları... Ben bu nankörlüklere kızıyorum. Bunun gibi başımdan geçen bazı acı hatıralar da oldu ama, onlar bunlar kadar önemli değildi. Benim için ne olursa olsun insanlık önemli. Bir de öyle sporcular var ki, arkaları olmadığı için ileriye adım atamıyor. Muşlu Mehmet Baki Dinçer de bunlardan biri. 22 yaşındaki Mehmet Baki, profesyonel futbol lisansı olmasına rağmen futbol oynayamıyor. Muş'un 1. Amatör Küme takımlarından Muratlı'da futbola başlayan Mehmet Baki, Bulancakspor'a transfer olmuş ve bu kulüpte attığı gollerle gol krallığını kazanmış. Askere gittikten sonra ağabeyi onu İstanbul'a getirmiş, belki iyi bir takımda oynar, diye... Ama arkasında birileri olmadığı için gittiği kapılardan geri dönmüş. Son olarak Yenibosna Takımı'nda oynamış ama ona şans vermemişler. Mehmet Baki, evinde kaldığı ağabeyi ve yengesine mahçup olmamak için Kumkapı'da bir restorantta bulaşıkçılık yaparak yevmiyesini kazanıyor. Bunun için hiç üzülmüyor ama esas mesleğini yapamamanın ezikliğini yaşıyor. Mehmet Baki gibi efendi çocuklara da rastlıyorum ve onları da yazamadan edemiyorum... Efendilik her zaman benim için ön planda. Son günlerde futbol sahalarındaki kötü örnekleri gördüğümüzde, efendi sporcuların Türk sporu için ne kadar önemli olduğunun farkına varıyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.