Ben hastayım ama ya hastanedeki sistem?

A -
A +

Feridun Ağabey, rahatsızlığımdan dolayı Beylikdüzü Devlet Hastanesi Nöroloji doktoruna muayene oldum. Radyolojik görüntüler istedi yaptırdım. Hastaneden, 'radyolojik görüntü raporunuz çıkmıştır, doktorunuzla görüşebilirsiniz' diye mesaj geldi... Buraya kadar her şey çok güzel.

 

Bölümün kayıt masasına gittim, ilgili memur 'doktordan imzalı yazı getir kontrol kaydı açayım' dedi. Doktorumun kapısına vardım, kapıda bir levha 'yıllık izin...'

 

Gelip memura söyledim, “kapıyı çalın içeridedir” dedi. Gidip kapıyı çaldım cevap yok. Döndüm geldim memura söyledim, elindeki bir listeye baktı, haftaya gelecek dedi.

 

“Yerine bakacak doktor yok mu?” diye sordum. “Bakmazlar” dedi.

 

“Görüşebileceğim bir yetkili var mıdır?” diye sordum, “Hasta Hakları Bölümü” ile görüşebilirsin dedi.

 

Hasta Hakları Birimine gelip durumu anlattım, “beni muayene eden doktor yerine görüntülere bakabilecek başka bir doktor görevlendirilemez mi?” diye sordum.

 

Âdeta hayattan bıkmış, yüzünden düşen bin parça olan memur, “doktorunuz izinden dönünceye kadar bekleyeceksiniz” dedi.

 

“Bu yanlış değil mi, ben acil bir hasta da olabilirim, görüntülerimde çok önemli veri olabilir, doktorum gelene kadar gecikmiş olmam söz konusu olabilir” dediğimde, çok lakayt ve umursamaz bir tavırla; “bir şey olmaz, sistem bu bekleyeceksiniz” dedi.

 

Sizin aracılığınızla soruyorum:

 

Soru 1: Kayıt bölümündeki memurun kendi bölümündeki doktorun izinde olduğundan haberdar olması gerekmez mi? Beni iki defa kapıya gönderdikten sonra listesine bakıp izinli olduğunu söyledi.

 

Soru 2: Kapısında “Hasta Hakları” yazılı olan birimde görevli memurun, hasta halet-i ruhiyesinden anlayan, çözüme odaklı, güler yüzlü biri olması ve mümkünse çözüm üretebilmesi gerekmez mi?

 

Soru 3: Doktorum izinden dönene kadar, tedavideki gecikmeden dolayı, geri dönüşü mümkün olmayan problemler taşırsam bunun hesabını kim verecek?

 

Saygılarımla arz ederim...

 

          Muzaffer İşcan

 

 

Kalkınma için bir çare var mı?

 

 

Çevremdeki insanlar ülkemizin kurtulması için neler yapılmalı diye ara sıra sorarlar. Ben de aklımın erdiği kadarıyla aşağıdakileri söylerim:

 

-Çok kaliteli bir mesleki-teknik eğitim örgüsü kurulmalıdır.

 

-Meclis'teki vekil sayısı yarıya düşürülmelidir.

 

-Makam araçları, lojmanlar vb. minimuma indirilmelidir.

 

-Yurt dışına beyin göçü engellenmelidir.

 

-Zorunlu temel eğitim 8 yıl olmalıdır.

 

-Üniversite sayısı yüzde 75 oranında azaltılmalıdır.

 

-Kamudaki memur sayısı yarıya düşürülmelidir.

 

-Tüm toplum yerli malları satın almaya yöneltilmelidir.

 

-Nüfusu 5 binin altındaki ilçeler köy yapılmalıdır.

 

-Okullardaki idareci sayısı yarıya indirilmelidir.

 

-İlçe ve şehirlerdeki tüm ilkokul, ortaokul ve liseler aynı kampüste olmalıdır.

 

-Bilimsel çalışmalara, yazılıma, kodlamaya, otomasyona, bilişime daha çok yatırım yapılmalıdır.

 

-Yıl içindeki tatiller yarı yarıya azaltılmalıdır.

 

-40 yıl çalışmadan kimse emekli olamamalıdır.

 

-Niteliksiz, mesleksiz, suçlu, niyeti kuşkulu mülteci göçü engellenmelidir.

 

-Kara para, kumar, bahis, uyuşturucu ile ciddi manada mücadele edilmelidir.

 

-Sigara her yerde yasak olmalıdır.

 

-Tütün ve alkol kullananların SGK sağlık primi kesintisi yüzde 50 daha fazla olmalıdır.

 

-Üniversitelerdeki gereksiz branşlar kapatılmalıdır.

 

-Ulaşım ve yük taşımacılığı demir yolu, deniz yolu ile yapılmalıdır.

 

     Ali Özdemir-Eğitimci

 

 

Kardeşlik üzerine bir yazı

 

 

Kardeşlik; aynı toprağa düşen iki damla yağmurun, yeryüzünde birbirini arama sevdasıdır. Sevgi, yürek tahtına kurulan bir sultandır; hükmü zamanla değil, insanlıkla ölçülür. Barış, suskunluğun değil, yürekli bir vicdanın yüksek sesle konuşmasıdır; öyle bir sestir ki savaş çığırtkanlarını susturur, umut tohumlarını yeşertir.

 

Mertlik, rüzgâr nereye eserse oraya savrulan yaprak değil; fırtınaya karşı dimdik duran çınar olmaktır. Adalet, terazinin kefesine sadece hakikat koyabilenlerin işidir; gözleri bağlıdır ama vicdanı gökyüzü gibi açıktır. Hoşgörü, karanlık zihinlere bile ışık düşürebilen bir yürek işidir; başka renkten korkmayan bir gökkuşağının cesaretidir.

 

İnsan hakları ise; doğuştan alınan bir taçtır. O tacı taşımak, her insanın alnına yazılmış en asil yazgıdır. İnsanlık, işte tüm bu değerlerin ortak imzasıdır; yeryüzünün onuru, gökyüzünün duasıdır.

 

Ve unutulmasın: İnsan, insanın yurdudur. Yurt yıkılırsa barınacak yaşam alanı kalmaz.

 

     Süleyman Akıllı-Kocaeli

 

 

 

 

 

Anlat Derdini Feridun Ağabey'de önceki yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Yalınız Efe23 Mayıs 2025 22:16

Ben de bir hastaneye gittim. Ultrason çekildi. Sonuç sırası alacakken sekreterlerden biri bir hastayı azarladı. Bana sıra gelince diğeri, o branştaki hiçbir doktorun olmadığını söyledi. Bunun için uzun süre bekledik. Böyle olmaz. Eski Türkiye geri gelmiş(!)