“Derdimi anlatmaya nereden başlayacağımı bilemiyorum. Çok öfkeliyim. Şikâyetimi dile getirmeden önce Değerli Cumhurbaşkanıma şükranlarımı saygımı ve sevgilerimi iletiyorum. Allah ondan razı olsun...
Değerli devlet büyüklerim üç çocuk annesi olarak size şikâyetimi dile getirmek istiyorum. İki kız çocuğum bu yıl (ismi sizde mahfuz) Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde okula başladılar. Okul müdürü çocuklarıma 'kıyafet alamadılar' diye psikolojik şiddet uyguluyor. Bir anne olarak durumu gidip ilçe millî eğitim müdürlüğüne anlattım ama herhangi bir sonuç elde edilemedi. Çocuklarımın bunalıma girerek kendilerine bir zarar vermesinden endişe ediyorum. Çocuklarımıza bu tür psikolojik baskı yapılmaması konusunda Millî Eğitim Bakanlığımız ve il millî eğitim müdürlerimiz eğitimcilerimize ve okul müdürlerimize bir çağrıda bulunamazlar mı? Bir annenin sesini duyacak mısınız?”
"Anne"
Hiçbir şeye iznimin olmadığı bir zaman vardı pek de uzak olmayan geçmişte. Karşıdan karşıya tek başıma geçemezdim, dışarıda uzun süre kalamazdım, otobüse binemez, geç uyuyamazdım. Hepsinden de nefret ederdim. Neden yapamıyordum bunları? Çünkü küçüktüm. Peki ne zaman son bulacaktı? Çok basit bir cevabı vardı bu sorunun: Büyüdüğümde... Yıllarca o zamanın gelmesini bekledim. Büyüyeyim, beni sınırlayan o kurallar olmadan istediğim gibi hayatımı yaşayayım istedim. Bunu her dile getirdiğimde de aynı lafı işitirdim: "Büyüyünce keşke hep çocuk kalsaydım diyeceksin..."
Tam bir ay önce, ailemden uzak bir şehirde üniversiteye başladım. Bu satırları da yabancısı olduğum bir odada yazıyorum. Hayatımda ilk kez yaşadığım "yalnızlık" beni öylesine sarstı ki bir ay geçmesine rağmen hiçbir şeye alışamadım. Üniversite kazanma düşüncesi, beraberinde gelecekleri göremememe sebep olmuştu; bunu yeni fark ediyorum. Daha önce hiç bulunmadığın bir şehirde yaşamak ne demekti? Bütün bu kalabalığın içinde yalnız olmak? Tek başına hayatta kalmak? Bir yurdun içinde, tanımadığın insanlarla aynı odayı paylaşırken tedirginliğini gizlemeye çalışmak? Bunun mu hayalini kurmuştum ben? Bir yıllık emeğim bunun için miydi?
Sürekli hayatımın en güzel zamanlarında olduğum söyleniyor bana. Peki ya ben neden tam aksini hissediyorum? Bu bir süreç, geçecek deniyor; sonra her şey çok güzel olacak. Bense korkuyorum. Artık karşıdan karşıya tek başıma geçebiliyorum. Dışarıda istediğim kadar vakit geçiriyorum. Otobüse binebiliyor, dilediğim saatte uyuyabiliyorum. Hepsinden de nefret ediyorum. Neden yapabiliyorum bunları? Çünkü farkındayım. Ben, büyümenin ilk adımını atıyorum. Ve artık o cümleyi kuruyorum: Keşke hep çocuk kalsaydım...
Aysen Berk
“Aslında 21. yüzyılda sigaraya yer yoktur. İleri, çağdaş toplumlar bu zehirden kurtuldu. Son birkaç yıldır çarşıda, pazarda, yolda, kafede, okulda herkes yoğun biçimde sigara içiyor. Bir sanatçı düşünün ki çektiği tüm filmlerde, abartılı seviyede sigara içer. Sigara tekelleri ile özel bağı mı var nedir? Sigarayı filmdeki her sahneye koyan bu ve benzeri kimseler kadın erkek genç çocuk demeden herkesi sigara içmeye özendirmekte. Sigara özgürlük gibi sunulmakta. Ben de gücüm yettiğince buradan herkese sesleniyorum. Sigaradan uzak durunuz. Sağlıklı çocukları sizler yetiştiriyorsunuz. Geleceğinizi mahvetmeyiniz!..”
Ali Özdemir
Anlat Derdini Feridun Ağabey'de önceki yazılar...