“Bu kelimelerin anlamını biliyor musunuz?’’

A -
A +

“Bu kelimelerin anlamını biliyor musunuz?’’

 

 

 

Feridun Ağabey, sizin aracılığınızla Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a dilimizle alakalı hissiyatımı arz etmek istiyorum:

 

Muhterem Cumhurbaşkanım,

 

2021 Yunus Emre Yılı münasebetiyle yaptığınız konuşmada şöyle demiştiniz:

 

“1930’lu yıllardaki sözde dilde sadeleştirme faaliyetleriyle, asırlardır benliğimize şekil veren nice kelime dilimizden dışlandı. Bunların yerine konmak istenen tatsız, renksiz, ahenksiz yüzlerce kelime ile kadim medeniyetimiz kesintiye uğratılmaya çalışıldı. Hayâli kurulan şey aslında devletimizin müesseselerinden ve milletimizin gönlünden de ecdadın bütün izlerini silmekti. Bu meseleyi ciddiyetle ele almazsak, fikrî muhtevamızın kısırlaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını ifade etmek isterim. Türkçemizi korumak ve geliştirmek için verdiğimiz mücadele esasında bir beka meselesidir.”

 

Son altmış-yetmiş yılda Zât-ı âliniz gibi, başta Necip Fazıl Kısakürek olmak üzere ülkemizde pek çok edebiyat ve fikir erbabı bu faciayı makalelerinde, kitaplarında dile getirdiler. Maalesef günümüzde de bu uydurma dil furyası bütün hızıyla devam etmektedir. Bundan dolayı gençliğimiz, değil 1930’lu yıllar, 1960-70 senelerin dahi neşriyatını okuyamaz, anlayamaz hâle geldi.

 

Geçen hafta bir üniversitemizin Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü ziyarete gittiğimizde, ana salonun duvarında büyük harflerle yazılmış levhalar gördük. Levhalarının üzerinde şöyle yazıyordu:

 

“Bu kelimelerin anlamını biliyor musunuz?’’

 

“Aguş, cevval, dirâyet, elzem, ferâset, ferîştah harâbe, hicâb, hülâsa, mugâyir, mukâbil, mukâyese, mutâbık, teşbîh, tevekkül’’

 

Buradan anlaşılıyor ki, bugünkü üniversite talebeleri, babalarının, dedelerinin gençlik yıllarında konuştukları kelimeleri, okudukları kitap ve gazeteleri artık anlayamıyorlar. Ortaokulda talebelere öğretilebilecek kelimelerin, bugün Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencilerine tanıtılması, dilimizdeki felâketin nereye kadar geldiğini açıkça göstermektedir.

 

1950-60’lı yıllarda Ahmet Emin Yalman’ın çıkardığı Vatan gazetesinde kullanılan kelimelerden bazıları şunlar:

 

“Âmil, basîret, inkişaf, istikbâl, isnâd, intibâ, ihtimâl, kifâyet, mâzî, mefhûm, mes’ûliyet, muayyen, muhtemel, mücrim, müessir, müessif, müşâhede, müteâkip, mütâbık, mütâlaa, şuur, tahammül, tenkît, terakkî.” 

 

Eğer Türk milleti o zaman bu kelimeleri anlamasaydı, bilmeseydi adı geçen gazetede bunlar kullanılır mıydı? Günümüz Türk gençliği ise bu kelimeleri artık ne anlıyor ne de kullanıyor.

 

Muhterem Cumhurbaşkanım, memleketimizin pek çok iktisadî ve sosyal meselesini hallettiniz. Ancak lisânımızdaki, arzu ettiğiniz, istediğiniz hizmetler maalesef yapılamadı. Hiç olmazsa devlet radyo ve televizyonlarının haber bültenlerini uydurukça dilden kurtaracak, doğru Türkçe sevdalısı pek çok ilim ve irfan sahibi kimse ülkemizde vardır. Yeter ki bunlara vazîfe verilsin…

 

Bu hususta hazırladığım “Yazık Oldu Güzel Dilimize Türkçeye Suikast” kitabımız tetkikleriniz için gönderildi, arz ederim. Saygılarımla.

 

     Numan Aydoğan Ünal-İstanbul

 

 

 

Anlat Derdini Feridun Ağabey'de önceki yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.