Unutmayın sadece bir çift gözünüz var!

“Göz ve görme sağlığınızı tehlikeye atmayın! Unutmayın sadece bir çift gözünüz var. Güneş gözlükleri göz ve görme sağlığınız için çok önemlidir. Pazardan sağlık satın alınmaz. Uluslararası standartlara göre üretilmiş güneş gözlüklerinizi, garanti belgesi ile birlikte, Sağlık Bakanlığı tarafından periyodik olarak denetlenen Optisyenlik müesseselerinden satın alınız.

 

UV radyasyonunun cilt ve göz üzerindeki zararlı etkisini bilimsel olarak biliyoruz. UV radyasyonunun etkisi kümülatiftir. Bu nedenle küçük yaşlardan itibaren güneş gözlüğü kullanma UV radyasyonundan korunma alışkanlığının geliştirilmesi gerekir.

 

Güneş gözlüğü Türkiye’de bir halk sağlığı problemine dönüşmüştür. Türkiye’de güneş gözlüğü, işporta da dâhil olmak üzere benzin istasyonu, market, pazar yerlerinde satılmaktadır. İyi bir güneş gözlüğünün, uluslararası standartlara göre üretilmiş olması gerekmektedir. İşportada satılan ürünler Uzak Doğu menşeli hurda malzemelerden üretilmiş, ülkemize daha çok kaçak yollarla giren, KAMU sağlığı için tehlike teşkil eden ürünlerdir. Bu ürünler, alerji, cilt kanseri, kolayca kırılabileceği için yüz yaralanmalarına sebep verebilir, kolayca tutuşup yanabilir, UV radyasyonunu yeterli tutmaz, trafik sinyalizasyon renklerini ayırt edemediği için trafik kazalarına sebep verir. Kayıt dışı olduğu için katma değer vergisi kaybına sebep olur. 5193 sayılı özel meslek kanunumuz toplumun ve fertlerinin sağlığının korunması yasa ile bizlere emretmiştir. Sonuç güneş gözlüğü renkli iki cam ve sıradan bir çerçeveden ibaret değildir Endişelerimiz ticari değil halk sağlığı adına meslekidir.

 

Gerekli yasal düzenlemeler yapılarak, kamu zararının önlenmesi, kamu sağlığının korunması sağlanmalıdır.

Gözlerinizi sevin. Hayatınız boyunca gözlerinize ihtiyacınız olacak. Önceliğimiz kamu sağlığının korunması, kamu zararının önlenmesidir.

 

 

 

İstanbul’dan Selim Sadi Tunç isimli okuyucumuza: İnsanın başarmak için kendini güncellemesi konfor alanından çıkmak duygusu genel olarak başarı anlatanların ortak ve tabii ki genel önerileridir. “Susuz olan herkes su içmelidir” demek gibi bir şeydir bu. Konu önemlidir evet ama genel olarak anlatılanlar kişinin kendi gerçeğine pek uymaz. Tamam size derler ki: “Değişim değişen şartlara kendinizi uydurma yeteneğidir.” Bulunduğunuz konfor alanından çıkıp yeni alanlar keşfetmektir. Bu önerileri olumlu olumsuz yargılamadan biz şunu diyebiliriz ki insanın beğenerek yaptığı, başarılı da olduğu, sürdürebilirliği işini mesleğini konfor alanı olarak değerlendirip neden yeni bir maceraya atılsın ki? Buna ne gerek var? Hani atasözü vardır “ağrımadık başa niçin bez bağlarsın?” Buna gerek var mı?

 

Kendini tanımak konusunda da aslında kişiyi yönlendirmede bazı sorgulanması gereken durumlar var. Kişi kendini nasıl tanır ki? Tanımaktan maksadınız nedir ki? Aslında hemen herkes kendini tanır. Burada önemli olan korkuları yenmesidir. Korktuğu birçok şeyin gereksiz olduğunu anlayabilmesidir. Kendini güncellemek derken de öyle büyük büyük değişim dönüşüm hayali kurmaya da gerek yoktur. Şartlar zaten oluştukça kişi kendini güncelleyecektir. Aslında en başarılı olan durum tıpkı pergelin ucunu sabit tutarak açıyı genişletip daraltma esnekliğine sahip olabilmek durumudur. Bu konuda kendi alanımızdan bir örnek vermek gerekirse bir yazar yazdığını daha sonra okur gibi okumazsa yazdığı hatayı kendisi fark edemez. Örnek olarak “Uzak Doğu” kelimesini “Uzakdoğu” olarak yazar. Öyle kalmıştır hatırında. Ama TDK kurallarına göre “Uzak Doğu” olarak ve baş harfleri büyük iki kelime olarak yazılmaktadır. Dolayısıyla yazar, yazdığı her makalesinde bu kelimeyi “Uzakdoğu” yazar. Oysa kendi yazısını okuyucu gibi okusa tashih edildikten sonraki hâlini görür bir sonraki yazasında bu değişimi kendisi yapar. İşini severek yap, en iyisini yapmaya çalış, kendi işinde kendini sürekli geliştir. F.A.