Çimento kaplı metrobüs yolu işkence dolu

A -
A +

Feridun Ağabey, metrobüse biniyor musunuz bilmiyorum ama berbat bir durum var. Metrobüs hattındaki asfalt hat bir iki sene önce söküldü ve yerine beton kaplandı. Geçtiğimiz yıl malumunuz 2 kişinin ölümüne ve birçok insanımızın da yaralanmasına sebep olan metrobüs hattı tam bir işkenceye dönüştü. Araca bindiğinizde sürekli bir titreşim, sürekli bir gürültü. Açılan yarıklara o hızla ve o yoğunlukla şoförlerin dikkat etmesini beklemek de zaman zaman imkânsız oluyor ve bu da metrobüs yolculuğuna çekilmez bir hâl aldırıyor.

 

Beton, yol için kullanılabilir bir malzeme olsaydı, şimdiye kadar “Yolları betonla kaplayalım, daha masrafsız olur” diyen çimento üreticilerinin talebi gerçekleşmiş olurdu. Bütün bu talepleri şimdiye kadar bütün hükûmetler reddetti, bir tek İBB kabul etti. Kusura bakmasınlar, Kadir Topbaş döneminde asfaltın yaydığı gürültüyü bile en aza indirmeyi hedefleyen ‘sessiz asfaltlar’ döşenmeye başlamışken, o gürültüyü 20’ye katlayan ve üzeri cilalanmadığı için kaba inşaat betonu gibi yollara mecbur bırakıldık. İnsanların konforunu hiçe sayan bu sistem, araçların ve onlarda kullanılan lastiklerin de ömrünü çok kısaltıyor. 1 saatlik metrobüs yolculuğundan inenler, 12 saatlik otobüs yolculuğu yapmış gibi kendini yorgun hissediyor. Bu yol için de kim neden böyle bir karar verdi nasıl yapıldı sorgulanmalı ama o kadar çok yanlış var ki, sıra gelmiyor demek ki. Saygılarımla...

 

     Cansu Aslan

 

 

Huzuru kaybedenlerin ortak bir yanları var

 

 

Bugün şehirlerin en gürültülü köşesinde de en sessiz köy evinde de aynı soru yankılanıyor: “Huzur nerede?”

 

Modern çağın hızına yetişmeye çalışan insan, en küçük aksilikte sarsılıyor. İş istediği gibi gitmeyince, evlat sayısı beklentisine uymayınca, makamlar el değiştirdiğinde kalbinde bir boşluk hissediyor. Oysa bütün bu ayrıntılar, insanın gerçek huzuruna karar veren şeyler değil.

 

Huzuru kaybedenlerin ortak bir yanları var: Hayatı olduğu gibi kabullenememek. Kontrolü elinde tutmak isteyen insan, dünyanın her anını kendi planına göre dizmek istiyor. Fakat unuttuğu bir hakikat var: Hayatın sahibi biz değiliz. Kalbimizi attıran, gözümüzü açtıran, bizi ağlatıp güldüren Allah’tır. Bu hakikati kabul edenin sırtındaki yük hafifler.

 

İnsanın huzura yaklaşmasını sağlayan bir başka kapı da acziyetini bilmesidir. Hepimiz zayıfız. Görülmeyen küçücük bir mikrop bile bizi yere serebiliyor. Bir söz, günlerce zihnimizi meşgul edebiliyor. Acziyetimizi görmek aslında çaresizlik değil; dua kapısının anahtarıdır. Dua eden insan tevekkül eder, tevekkül eden kadere razı olur.

 

Kader, hayatın tesadüflerden ibaret olmadığını öğretir. Tesadüfe inanan sürekli korkar; çünkü dayanağı yoktur. Kaderi bilene ise huzur gelir; çünkü bilir ki bütün ipler Allah’ın elindedir.

 

Fakat günlük hayatta gördüğümüz en büyük yorgunluk şuradan doğuyor: İnsan, değiştiremeyeceği şeyleri değiştirmeye çalışıyor. Hâlbuki asıl başarı, sabrı ve rızayı kuşanabilmekte. Yoksa hayata küsmek kolay, fakat hayatla barışmak er kişinin işidir.

 

Namık Kemal, yıllar öncesinden bugüne sesleniyor: “Bize gayret yaraşır, merhamet Allah’ındır.” İşte bütün mesele bu. İnsanın görevi gayret etmek; sonucu belirleyecek olan ise Allah’tır.

 

Bir de şunu görmek gerek: İnsan, başkalarına faydalı oldukça mutlu olur. El uzatan huzur bulur, gönül alan kendi gönlünü onarır. Kur’an’ın övdüğü “faydalı insan” olabilmek, aslında mutluluğun en kısa yoludur.

 

Son söz: Huzur dışarıda aranacak bir şey değil. O, insanın kalbine yerleştirilen bir sır. Ve o sır, İslam’ın ışığıyla açığa çıkıyor. Arayan herkes için tek adres belli: Yaratan’ın koyduğu ölçüler.

 

     Selman Devecioğlu

 

 

 

Anlat Derdini Feridun Ağabey'de önceki yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.