İnsan kalbinde ne düşünüyorsa o mudur?

A -
A +

Feridun Ağabey, bir insanın aklı, zekâsı çok olsa bile, duygusal zekâdan mahrum ise onun hayatında “farkındalık” gibi önemli bir değer olmaz. Farkındalık olmamasının sebebi duygusal zekâdır.

 

Nice akıllı zeki insanlar vardır, ama duygusal zekâsı onların iyi bir insan olmalarına yetmez. Yetmediği gibi aksine çok kaba ve çok düşüncesiz hareket etmelerine de sebep olur.

 

Ama öte yandan zekâ seviyesi normal düzeyde olsa da makul ölçülerdeki duygusal zekâ kişiye üst düzey bir anlayış kapasitesi kazandırmaktadır.

 

Bir bıçağı düşünün... Bıçağı ekmek kesmek için kullandığımız gibi kimileri öfkeyle veya değişik dürtülerle onu cana kastetmek adına veya yaralamak için de kullanabilmektedir...

 

Bu farklılıklar tamamen kişinin duygusal zekâsı ile ilgilidir. İşte bu yüzden nice akıl ve zekâsı yüksek bireyler istenmeyen kişiler olabiliyor.

 

Burada çoklarının bildiği kısa bir anekdotu -faydasına inandığım için- sunmadan geçemeyeceğim.

 

Baba oğluna bir pervasız hareketinden dolayı sitem eder ve “oğlum sen adam olamazsın” der... Bu söz oğlunda yer eder. Gün gelir yetkili bir bürokrat olur. Makamını ve makamındaki kendisini görebilmesi için babasını makamına çağırtır.

 

O makam sahibi olduğu için getirecekleri kimsenin babası olduğunu bile düşünmeden biraz da “haydi yürü, makama çıkacaksın” türü baskıyla huzura çıkarırlar.

 

Baba içeri girdiğinde bakar ki karşısında makamda kendi evladı oturuyor. Tebessüm, gurur ve kendince haklı olduğu duygusunun verdiği öz güvenle... “Nasıl bak gördün mü baba? Sana o söylediğin sözü hatırlatacağıma kendime söz vermiştim” der ve “gördün mü bak adam olmuş muyum?..” Babası yakasını kurtardığı korumaların elinden bir adım ileri çıkarak cevap verir:

 

“Oğlum ben sana makam sahibi olamazsın demedim ki? 'Adam olamazsın!' dedim... Görüyorum ki hâlâ adam olamamışsın. Adam olsaydın babanı böyle bir eziyetle ayağına çağırtmazdın, kendin çıkar gelirdin...”

 

Görüyoruz ki bu kişide noksan olan aslında duygusal zekâdır. Çözümü de babasının ne olursa olsun saygı gösterilmesi gereken bir değer olduğunu hafızasında yer edecek duygusal zekâsını artırmasıdır.

 

Bu tür davranışlar insanın kendisi ile diğer insanlar arasındaki hatta diğer bütün canlılarla ilişkileri ilerletmekte kararlılık göstermekle mümkündür. Bu etkileşimler zihinsel tavırları değiştirilebilir. Çünkü insan kalbinde ne düşünüyorsa odur. Yeter ki olumlu, yapıcı düşüncesi olan insanlarla arkadaşlık etsin. En tehlikeli olanı ise kaybetmeye odaklanmış insanlarla arkadaşlık etmektir. Olumlu düşünen insanlarla arkadaşlık eden olumlu düşünmeye başlar. Olumsuz düşünen insanlarla arkadaşlık edenler ister istemez olumsuz düşünmekten kendini kurtaramazlar.

 

Arkadaşlıkta mümkün olduğu kadar müşfik insanlar tercih edilmelidir. Kendinden başkasını düşünmeyen kimselerden kimseye hayır gelmez. Arkadaşlıktan söz açılmışken bu konuda da kısa bir anekdot sunmak istiyorum:

 

İki arkadaş kırda yürürken bir kuyuyu rastlar. Fakat kuyudan su içme düzeneği olmadığı için aşağıya inilmesi gerekmektedir. Önce biri iner, suyu içer çıkar. Diğeri de iner suyu içip çıktığında önceki inip çıkan itirafta bulunur:

 

“Sen aşağı inip su içerken ben yukarıda kuyunun başındaki kayayı kuyuya yuvarlamamak için kendimi zor tuttum. Hakkını helal et!”

 

Öteki şöyle cevap verir: “Hakkımı helal ettim. Sen de helal et... Çünkü aynı vicdani muhasebe ve mücadeleyi sen kuyuya indiğinde ben de yapmıştım.”

 

Bizler her zaman ne yapmak istediğimizi ve ne yapmakta olduğumuzu bilmek zorundayız. Onun için insanlar birbirine iyi dilek ve temennide bulunurken “Allah iyilerle karşılaştırsın” derler değil mi?..

 

     Mustafa Ali Mahdum

 

 

Kırık kalbin duası

 

 

Bilindiği üzere İslam dininde dua etmek yani Allahü teâlâdan istemek vardır. Dua etmek, sair ibadetler gibi bir ibadettir ki bu şu anlama gelir: Yapılan dua sahibine sevap kazandırır. Çünkü dua ederek ibadet edilmiştir. İbadet de sevap demektir. Yapılan bu dualar sahibinin hâline, yapıldığı yere ve zamana göre farklı özellikler kazanır. Mesela duayı yapan kişinin hâli hususunda mazlumun ve yolcunun duaları makbuldür. Yani Allahü teâlâ onların duasını kabul eder. Mazlumun duasının makbul olmasının sebebini anlamak zor değil. Çünkü mazlum haksızlığa uğramış ve bu sebeple Allahü teâlâya sığınmıştır. Allahü teâlâ da duasını kabul etmektedir. Lâkin yolcunun duası neden makbul? Yolcunun durumu nedir ki duası kabul olunuyor. Belki de mazlumlar ve yolcuların ortak bir noktası vardır. Mazlum zulme uğramanın verdiği sıkıntı yüzünden kalbi incinmiş ve morali bozulmuştur. Yolcunun da kalbi kırık olur ki vatanından ayrılmanın ve yolda olmanın verdiği bir güvensizliğin hüznünü yaşamaktadır. Yani bunların ortak noktaları kalp kırıklığı olabilir. İçinde bulundukları vaziyet kalplerini kırmış ve onları daha hassas bir hâle getirmiştir.

 

     Özcan Emir

 

 

 

Anlat Derdini Feridun Ağabey'de önceki yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.