"Gümüş Tül" ve "Alevler"den yansıyan

A -
A +

Yayın hayatımız hâlâ gerektiği gibi değil. Gelişmiş bir ülkeyle onun için kıyas edemiyoruz. Bir de 40-50 yıl öncesini düşünün. Ülkemiz, marksist bir fikir kısır döngüsü içine yuvarlanmaya çalışılıyor doludizgin. Üstelik moda. 27 Mayıs Darbesi gibi askeri müdahaleler de bu gelişmeye çanak tutmuş. Bir avuç entel ile ülkenin tüm insanı çatışır noktaya programlanmış. Ali Ulvi Kurucu Bey'in şiirlerini böyle bir dönemde su gibi içerdik. İlaç gibi gelirdi. Rahatlardık, bu sanat abidesi dizelerle. Ali Ulvi Bey Medine'de yaşıyordu. Mahmudiye ve Şeyhülislam Arif Hikmet Kütüphaneleri'nde çalışıyordu. Bu ülkede 63 yıl hizmet verdi. Aslen Konyalı'ydı. Hacıveyszade'lerin evladı. 1951-1953 yılları arasında Ali Kemal Belviranlı tarafından yayınlanan İslamın Nuru Dergisi'nde yayınlanıyordu şiirleri. Aruz'u daha bir sevdik böylece, yaşayan Türkçe'ye daha bir sarıldık. Yeni İstiklâl'de 1960 sonrası birkaç şiirini daha keyifle okuduk. Tarihçe-i Hayat'ta hem dizesini, hem düz yazısını önsöz içinde kanarak içtik. Ayasofya'sı gözbebeklerimize oturdu. Sonrasında Gümüş Tül yayınlandı. (1965) Akabinde buna Alevler eklenerek neşredildi. Tercümeleri bir yana bu dizeler O'na "Akif'i Sani" denmeye ve tesçile yetti. Bir Peygamber aşığı sanatçı. Lise'deydim. Gümüş Tül'ün boyutları da farklıydı. Değişim bile etkiliyordu, gözlerimizi, dimağımızı ruhumuzu: "Ruhum sana, varlık sana hayrandır Efendim/Bir ben değil, âlim sana hayrandır Efendim" Hafızam beni yanıltmıyorsa MTTB'de bir sohbete geldi. Konya'dan İstanbul'a davet edildi. Türkiye'de senelik iznini geçiriyordu. Bizim gazetelerimizde minicik bir haberle verildi. Zaten bir tek Dergah'ın "Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi"nde yer veriliyordu Ali Ulvi Bey'e. Bu yazı için de çok ansiklopedi taradım. Tek satır bulamadım. O ki o Yüzden Varız" deyince Necip Fazıl da görmezlikten gelinmişti. "Doğmazdı kalbe iman, inmezdi arza Kur'an/Meçhul olurdu esma, Levlake Ya Muhammed" derse elbette bazılarının ansiklopedilerine girmeyecekti. Zaten O'na da yakışmazdı. O yerini halkının, Akif'in günü dostlarının gönlünde almıştı. Bir İstanbul ziyaretinde gençlerin manevi yanının güçlendiğini görünce bir yazı kaleme almıştı sevinçten: "Son yıllarda, milletle birlikte, devletin de, yetişen milliyetçi kadrolar sayesinde, manevi değerlere sahip çıktığını görmenin saadetiyle bahtiyar oldum." diyordu "Nurlu Kardeşim"i kaleme aldı. "O ilahi yüce gayen, ne temizdir öyle!?/Can atar, şanlı zaferler, sana bundan böyle/Akif olsaydı da görseydi, bir parlak gününü/Ebediyetlere yaymıştı eminim ününü!" Bir kamil insan, bir kemal yürek Ali Ulvi Bey. 3 Şubat'ta vefat etti. 81 yaşındaydı. Cenaze namazı Harem-i Şerifte kılındı. Cennetül Baki'de defnedildi. Güzel ölümle Peyamberimize komşu oldu. Gizli bir çığlık dolu sükunetli sesi, sürekli güleryüzü hatırlanmayacak sadece; bu duru, sıcak ve berrak insanın, sanatçının. Tarihe şeref veren erler anılırken/Yükselmede ruhen geniş âlemler, yerden/Bin rayihanın feyzi sarar ruhu derinden/Geçmiş gibi Cennet'teki gül bahçelerinden" Sanırım Marifet Yayınları'na, hemşehrisi Belviranlılara "Gümüş Tül" görevi düşüyor. Nur içinde yatsın.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.