Tartışmalar toplumu yüreklendiriyor

A -
A +

Zaping olayı iyi bir gelişme.. Televizyon seyircileri keyiflendiği programa bir dakikada ulaşabiliyorlar. Basıyorsunuz tuşlara, istediğiniz ekranda noktalıyabiliyorsunuz. Ülkenizi tanıtan ve arka plânını beyaz cam'a yansıtan programlar beni dinlendiriyor. Kaçırmamaya çalışmıyorum "Gezelim Görelim"i, sonra Tayfun Talipoğlu'nun Anadolu izlenimlerini. Bir de sabaha kadar uykumuz pahasına da olsa tartışma programları. Ahmet Hakan tarafsız götürüyor. Hulki Cevizoğlu da "Ceviz Kabuğu"na bitirme imtihanlarına girer gibi hazırlanıyor. Geçen akşam da öyleydi. Almanya Vakıfların Türkiye Temsilciliklerinin konu edildiği tartışmalı program bunlardan bir tanesi. Dr. Necip Hablemitoğlu "Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası" adlı bir kitap yayınladı. Tartışmanın konusu Hablemitoğlu'nun eserindeki iddialardı. Dr. Hablemitoğlu hem kitabında belirtiyor ve hem de ekrandan söyledi "Türkiye'deki Alman Vakıfları yasalarımıza uygun bir halde faaliyet gösteriyor, temsilcilik açamıyor çünkü. Partner kuruluşlarla da daha büyük bir kamuoyunu lehine oluşturuyor. Vakıfların yurtdışı etkinlik izni olmazsa program gerçekleştirilemez. Ayrıca bunlar etnik, dinsel, sosyal istihbarati bilgi topluyor. Türkiye'de istasyon faaliyetine sıcaklar. Öyle ki bu sözkonusu vakıflar; Türkiye'ye girmesi yasak olanları bile davet ediyor, ülkemiz aleyhindeki propaganlarına göz yumuluyor. Bunlar için suç duyurusunda bulunuyorum. Toplantılarında Türkiye'de 47 etnik grup olduğunu iddia eden haritalar dağıtılıyor. Bu dostluk, müttefiklik değil; ihanettir. Bu vakıflar ayrıca Almanya'daki siyasi partilerle aynı görüşü paylaşıyor, aynı çerçevede çalışıyorlar. Oysa vakıflar siyaset yapmaz, yapamaz." Bu konuda iddia sahibi olup da, görüşlerini yayınlayanların başında da Vural Savaş, Tamer Bacınoğlu, Yavuz Onursal, Erol Mütercimler, Hurşit Çelebi geliyor. Söz konusu Alman vakıfları bu kişilerle ilgili de bugüne kadar dava açmamışlar! Dr. Necip Hablemitoğlu'nun kitabında bu iddialar doruğa ulaştı. Buna göre Türkiye'nin 40 bin şehit verdiği PKK terörünün arkasında da Ankara'ya dost görünen bazı batılı ülkeler ve vakıflar var. Vakıflar Genel Müdürü Nurettin Yardımcı yayına katıldı. Alman Vakıflarının kendilerinden izin almadığını, bilgilerinin de olmadığını belirtti. Hazine Müsteşarlığı Hukuk eski müşaviri Fethi Özdemir de vakıfların izni olmadan böyle bir oluşuma gidilemeyeceğini savundu. Sıra geldi iddialara cevaplara. Konrad Adenauer Vakfı Türkiye temsilcisi Wolf Schonbhom vakıfları için DPT'den, Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi Fügen Uğur da Hazine'den izin aldıklarını söyledi! Yetki kargaşasına bakın siz. İki vakıf Türkiye'ye planlı bir yatırım yapmayacak ve sermaye aktarmayacak. Sosyal vakıflar ama izin DPT'den ve Hazine'den alınabilmiyecek. DSP İstanbul Milletvekili Erol Al da programa katılarak, Dr. Hablemitoğlu'nun görüşlerini destekledi. Türkiye'de altın kaynakları olduğunu, ancak Almanların Türkiye'ye altın sattıklarından dolayı, ülkedeki altın kaynaklarını ortaya çıkartmak istemediklerini söyledi. Bunun için de Türkiye'deki Alman vakıfları bu tür etkinlikleri destekledi. Balıkesir Havran ile Bergama Ovacık köyü altın yatağı. Altın olup da bu madeni işletmeyen tek dünya ülkesi ise Türkiye. Şimdi bu konuda Sayın Al, Dışişleri ve İçişleri Bakanlığına soru önergesi vererek durum tespiti istiyor. Türkiye'den çalınarak Almanya'ya götürülen Zeus Tapınağı'nı da Erol Al geri istiyor. Yasal boşluklar... Her iki Alman Vakfı yetkilisi demokratik, insan ve kadın hakları, çağdaşlaşmak ve etnik kültürler konusunda toplumsal bir sivil toplum kuruluşu olduklarını, Diyarbakır'da bölücülük yapmadıklarını, dünyanın bir çok başkentinde de temsilciliklerinin olduğunu ve bu tür etkinlikleri yaptıklarını ileri sürdüler. Dava açacaklarını belirttiler. O sırada Anavatan Partisi'nin Abant'ta derlenme toparlanma toplantısı yapılıyor. Konrad Adenauer Vakfı'yla aynı binayı ve bazı ortak etkinliği paylaşan Türk Demokrasi Vakfı Başkanı İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı telefonla devreye girdi. Erol Al'ın milletvekili nezaketi içinde olmadığını, yayınlanan kitabın da araştırma duyarlılığı içinde neşredilmediğini ve güdümlü bir yayın olduğunu savundu. Yazarı Dr. Hablemitoğlu'nu da tanımadığını, ancak Uygur Tazebay, Prof. Hasan Köni, Prof. Mustafa Kafalı'dan soracağını hatırlattı. Bakan Akarcalı'ya göre Adenauer Vakfı'nın Türkiye aleyhinde bir faaliyetine rastlamadığını, devletten izin konusunda ise bir netlik bulunmadığını, yasal boşluk göründüğünü, bunların giderilmesi gerektiğini anlattı. Türk-Japon Vakfı'nı da örnek gösterdi. Dr. Hablemitoğlu, Fügen Uğur'a sordu "Parayı nereden alıyorsunuz?" Fügen Hanım Alman devletinden dememi istiyorsun. Doğru. Öyle kabul et. Gelirlerimiz kamu fonlarından aktarılıyor. Bakanlıklar pay veriyor. Avrupa Birliği fonlarından girdilerimiz oluyor. Bağış ve kitap satışımız mevcut. Yeter mi? Siz bunları anlayamazsınız, nitekim anlayamıyorsunuz dedi. Türk halkı iyi anladı ama. Üstelik Anayasa'nın ilk sivil değişimine uğradığı bugünlerde. Değişim kafi değil, demek sürmeli. Net olmalı flû her şey. Ankara hep savunmada değil, biraz da atak olmalı. Ne dersiniz?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.