Yaz akşamları

A -
A +

1971 senesi. İzmir. Bayraklı semti. Anneannemlerin iki katlı bahçeli evi. Ailenin en küçüğü Ahmet Dayı sayacı ustası. Bu şehrin ayakkabı ihtiyacının önemli bölümünü karşıladığı zamanlar. Yaz aylarında beş veya altı hafta geçirdiğimiz bu semtte çok az kimsede bisiklet var. Bunlardan birisi de Ahmet Dayı. Kırmızı renkli, balon tekerli, beyaz yanaklı lastikleri olan çok havalı bir bisikleti var. Arkadaşları ile akşamüzerleri bastırıp gidiyorlar. Kimi gece Bostanlı'ya, kimi gece Halkapınar'a, kimi gece de Turan'a kadar gittiklerini söylüyorlar. Ağzımın suyu akıyor. Bana yasak. Dayım işinden eve geldiğinde hava kararmamış oluyor. İçeri girip atıştırıyor. Kapının önünde bir Samsun sigarası yakıyor. Derken arkadaşları sökün ediyor. Birinin "on vitesli"si var. Birinin külüstür Fransız 28 cantlısı, diğerinin yine balon tekerli bir hurdası... En çok parayı dayı kazandığı için en kral bisiklet onda. Hafif eğimli sokaktan aşağı doğru akıp gidiyorlar. Bisikletlerden en kötüsüne bile razıyım. Arkalarından hüzünle bakıyorum. Balkonumuzdan yarımay şeklinde körfez gözüküyor. Yıldızlar ışıldıyor. Yazlık sinemadaki cızırtılı hoparlörlerden konuşma sesleri geliyor. Sokağa iniyorum ve asfalta oturuyorum. İmbat serince yalıyor. Yol halen sıcak. Bilemediğim bir süre geçiyor. Muhacir Cemali teyzenin büyük kızı pikaba aynı plağı koymuş; "Sen mevsimler gibisin." Çocuk kalbim o anı seviyor. Tam o sırada sokağın alt tarafından dört bisikletli görünüyor. Dayı dinamosunu devreye sokmuş farı ışıldıyor. Western filmlerindeki atlılar gibiler. Ayaklanıyorum. Evin önüne geldiklerinde soluk soluğa duruyorlar. Dayım neden beklediğimi biliyor. "Atla lan!" diyor. Arka yüklüğe oturuyorum. Selenin altındaki yaylara yapışıyorum. Sokağın yukarı ucuna doğru gidiyoruz. Eğim artınca ayağa kalkarak pedallıyor ve nihayet soluğu kesilip duruyor. Bisikleti geri döndürüyor. Eve doğru rüzgâr gibi kayarak yokuşu iniyoruz. Her ılık yaz akşamında bisikletle yokuş inerken aynı zevki almam, o anların unutulmazlığından olsa gerek. Havanın giderek daha geç karardığı şu günlerde işten eve geldikten sonra pedallayacak kocaman iki saat vakit kalıyor. Güneşe doğru bir on-on beş kilometre yol aldıktan sonra çıkan akşam esintisi ve kararan hava ile dönüş yolunda olmak başka şeylerle kıyaslanamayacak bir zevk. Hafta sonlarını beklemeye hiç gerek yok. İş, meram edip açlığa yenilmeden kendini kapı önüne atmakta. İlk pedalda keyif başlıyor. Açlık, susuzluk o an unutuluyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.