Merhaba... Çocukluk yazlarımın önemli bir bölümünü geçirdiğim Kırşehir'in Mucur ilçesinde bisiklete binmeyi öğrendim. On bir yaşındaydım. Sonraki seneler bisiklete binebildiğim tek zaman dilimi olan yazları özlemeye başladım. Araları futbolla doldurduk bittabi. Yılda on bir ay, haftada altı gün top oynardım. Baba pazar günü nöbetçi olursa yedide yedi yapardım. Bir ay sıla ziyaretinde de bisiklete binerek gittiğim büyük çayırda dayanamayıp top teptiğim de çokluktur. Sonra pedalsız dönemim gelir. Ne fakülte, ne mecburi hizmette ayaklarım pedal yüzü görmedi ki tam tamına on senelik bir süredir. 1991'de Erenköy'e taşınana kadar. Erenköy'de oturduğum o yıllarda Saraçhane kökenli Castello (Taiwan malı, çelik, eşek ölüsü ağırlığında) bisikletime binip Rahmanlar'a kadar turlayıp gelmek zevkimdi. Lakin 10 km kadar gidip, çay bahçesine oturup spor arası iki adet çay içip, bir adet kısa Winston tellendirmek ne kadar sportmenceydi bugün de seçemiyorum. Seçebildiğim dönüş yolunda Bostancı'dan Şaşkınbakkal'a kadar Bağdat Caddesi'nden sürmenin çok keyifli olduğuydu. Kapıcı Nuri bisikletin kilidinin kırılarak çalınmış olduğunu bildirdiğinde ise takvim 1995 diyordu; sigarayı bırakmıştım, kuyruk vuran balıklar gibi şaşkın ve depresiftim. Futbola devam ettim. Her hafta iki maç. Kilo alma ve 1998'de Beylikdüzü'ne taşınma diğer kilometre taşları olarak sayılabilir. Yeni yerimde de futbol oynamaya devam ettim. Bu yazının yazılmasına vesile olan müdürümüzün de içinde bulunduğu ekiple dört sene boyunca top tepmeye devam ettik. Kırkımı doldurmama bir ay kala oynadığımız halı saha maçına kadar. O gece bacaklarıma o kadar çok tekme yedim, o kadar çok çömlek üzeri düştüm ki arabama bindiğimde her yanım ağrıyordu. Yaklaşık 200 metre kadar gittikten sonra futbol hayatımın bittiğine karar verdim. O gün bugündür ayağımı futbol topuna sürmedim. Şimdilerde kararımın doğru olduğunu, özellikle bisiklet üzerinde uzun yolda iken iyiden iyiye hissediyorum. Bir ilk yazı olarak fazla dağıtmadan devam edeyim. Hayatımın son altı senesinde her geçen yıl artan miktarlarda bisiklete biniyorum. Ruha huzur ve bedene zindelik için, cins ayırmaksızın her insan evladına da tavsiye ediyorum. Asla korkmayınız. Yavaştan başlayıp dozu arttırarak nerelere vardığınızı bizzat göreceksiniz. Bendeniz, ilk zamanlarda on beş kilometreyi bitirdiğimde kendimi alemin en baba pedalcısı sayarken şimdilerde günde 100-110 km yol aldığımız turlar yapıyoruz. Bu süreçte iki dağ bisikleti, bir yol bisikleti bir de şehir bisikletim oldu. Lastik tamirinden fren ayarına basit işlemleri öğrendim. Aynakol nedir, arka kaset nedir, değiştirici nedir idrak ettim. Kazıkçılarından gönül adamı olanlarına kadar şehrin bisiklet dükkânlarını tanıdım. Bisiklete binmeyi hayat biçimi haline getirmiş olanları tanıdıkça çok düzgün, yardımsever ve keyifli bir insan kitlesinin içinde olduğumu anladım. Yazdığım yazıların ana yapısı bisikletle gezmek olsa da şehircilikten turizme, eğitimden sağlığa inceden ayar vermeye de niyetliyim. Bilgilerinize.