Dünden bugüne Türk Sineması

A -
A +
Filmcilik maceramız 20. yüzyılın ilk yıllarında başladı.
Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı olan ve fotoğrafçılık mesleği icra eden Yanaki ve Milton Manaki kardeşler, 1905 yılında Bioskop film kamerası ile film çekmeye başladılar.  1911'de Osmanlı Padişahı'nın da saray fotoğrafçılığını yapan Manaki kardeşler, o yıllarda Balkanlar'da yaşanan tarihî olayları filme almaya başladılar. Çektikleri; II. Meşrutiyet kutlamaları, Türk süvari, piyade ve topçularının geçit töreni ve Sultan V. Mehmet Reşat'ın Selanik ve Manastır ziyaretleri gibi filmler, bugün hâlâ Makedonya'da saklanmaktadır. Bu kardeşler Osmanlı'nın ve Balkanların ilk sinema filmcileri olarak tarihe geçmiştir.
Fakat, 14 Kasım 1914'te Romen uyruklu Polonya Yahudisi Sigmund Weinberg yapımcılığında gerçekleşen ve Osmanlı ordusunda yedek subay olarak görev yapan Fuat Uzkınay tarafından çekilen 150 metrelik belgesel olan  "Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı" filmi Türk sinemasının başlangıç noktası kabul edilmiştir. Ne yazık ki ilk Türk filmi kabul edilen bu filmin hiçbir kopyası günümüze ulaşmamıştır.
Aslında yine bu filmden de önce çekimine başlanan bir başka film var. "Ahmet Vefik Paşa tarafından Moliere'in 'Le Marriage Force' adlı oyunundan "Zor Nikâh" adıyla tiyatroya uyarlanan oyunun sinema versiyonu olan "Himmet Ağa'nın İzdivacı" adlı film... Oyuncuları 1. Cihan Harbine katıldığı için, film ancak 1918'de tamamlanabilmiştir.
**
Hangisi Türkiye sinemasının başlangıcı olarak kabul edilirse edilsin, o günden bugüne binlerce film çekimi yapılarak gösterime girmiştir. Bundan elli yıl öncesini hatırlıyorum sinema sektörü o kadar yoğun çalışıyordu ki, köylerde bile sinema salonları vardı. Hatta 25 kuruşa iki film birden izleyebiliyordunuz.
Fakat filmler fabrika imalatı gibi birbirine çok benzeyen konularda, değişik oyuncularla defalarca çekilmiş filmler sıradan işler gibi gelirdi bana. Sektör yoğun çalışıyordu ama kalite olarak, iz bırakacak filmler bir türlü üretilemiyordu. Belki festivallerde ödül almış bazı filmlerimiz olabilir. Fakat bu filmler de kalite olarak tatmin edici gelmiyordu. Dünya sinema sektörünün dev adımlarla geliştiği yıllarda, bizim sinemamız neredeyse ölme noktasına gelmişti. Televizyon sinemayı batırdı diyenler vardı. Fakat 1980 sonrası özel televizyonculuğun başlaması ile sinema sektöründe yeniden bir kıpırdanma başladı. Sinemanın rakibi görülen televizyon, adeta bir can suyu oldu. Sinema sektörü televizyondan beslenmeye başladı.
1996 yılında Yavuz Turgul yönetmenliğinde çekilen "Eşkıya" filmi, Türk sinemasının âdeta bir dönüm noktası oldu. "İşte!" dedim "Türk sinemasının çizgisi bu olmalı." Seyirci film kalitesinden anlıyordu. Gerçekten de bu film 2001 yılına kadar Türk sinemasının en çok gişe hasılatı elde eden filmi oldu.
Bundan sonra seyircinin ilgisini çeken filmler ardı ardına gelmeye başladı. Yeşilçam yeniden yeşermeye başlamıştı. Son yıllarda sinema sektörü o hale geldi ki Amerikan'ın son teknoloji ile yapılan yüksek bütçeli filmlerini geride bırakmaya başladı. Sinemamız çizgisini bulmaya başlamıştı. Türk seyircisi sinemasına sahip çıktı. Sinemada yapım tekniği ve kalitesi arttı. Çıta yükseldi. Film bütçeleri milyonlarla ifade edilmeye başladı.
Mesela bu hafta vizyona giren "Kod adı: K.O.Z." adlı filmde, sadece kullanılan araçlar için 12 milyon lira harcandığı gazetelere konu oldu. Filmde, Amerika'nın yüksek bütçeli filmlerini aratmayan sahneler var. (Fakat verilmek istenen mesajların sinema dili kullanılmadan, doğrudan seyirciye verilmesi; herkesin, her gün içinde yaşadığı, defalarca televizyonlardan, gazetelerden takip ettiği olayların bir canlandırma belgesel havasında verilmesi; filmi ağır, itici duruma sokuyor. Yine de gişede başarılı olmasını dileriz.)
Çekilen bir "Fatih" filmi için 17 milyon lira, Bir "Kurtlar Vadisi Irak" için 10 milyon lira, bir "GORA" için 8 milyon lira harcanabiliyordu. Bu para gişelerden de tekrar yapımcısına geri dönüyordu.
Ben de varım deyip yeni yönetmenler, yapımcılar sektörde yerini aldı. Mahsun Kırmızıgül "Beyaz Melek" ile büyük başarı elde etti. Sinemaya "merhaba" dedi. Son filmi "Mucize"nin seyirci sayısı ise 3.5 milyonu buldu.
Birbirini besleyerek hızla büyümeye devam eden hem sinemada, hem televizyon dizilerinde artık sözü edilir ülkeler arasına girdik.
**
Dünyada arka planda sessizce ve derinden devam eden kültür savaşının ve algı hâkimiyetinin en etkili araçları, sinema, televizyon ve görsel medyadır. Bu alanlarda güçlü olan ülkeler kendi medeniyetlerini, fikirlerini, anlayışlarını, kültürlerini diğer ülkelere yansıtma gücüne sahiptirler.
Kısacası, sinemamızın gelişmesi "dünyada biz de varız!" demenin bir başka yoludur. Bu yol artık açıldı. Fakat Kültür Bakanlığı teşvik edici daha büyük destekler için kesenin ağzını biraz daha açması lazım. Bir bölüm dizinin 1 milyon liraya çekildiği günümüzde, sinema için bir filme verilen destek komik kalıyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.