Okuma zamanı

A -
A +
Sultanahmet'te Cafer Ağa Medresesi'nde, Aydın Üniversitesi yüksek lisans talebesi bir şair olan Figen Yılmaz'ın "Dünyaya İki Satır" adlı kitabının tanıtım toplantısı için gitmiştim. Edebiyat Dünyası'nın ileri gelenlerinden Doğan Hızlan, Yavuz Bülent Bakiler, Beşir Ayvazoğlu, Mehmet Nuri Yardım ve Aydın Üniversitesi'nden başta rektör olmak üzere sanata yakınlık duyan birçok bilim adamı oradaydı.
Yavuz Bülent Bakiler ve Beşir Ayvazoğlu yaptıkları konuşmalarda, yeni yazarın ilk deneme yazılarını usta gözüyle irdeleyerek övgüyle birlikte, yazara son derece faydalı olabilecek teknik mahiyette yapıcı eleştirilerde de bulundular.
Hani çok uzun bir merdiven varmış da, merdivenin üst basamağına yaklaşanların, ilk basamağa adım atanlara "Oraya basma kayar, ortadan çık. İkinci basamak sallanıyor dikkat et, üçüncü basamakta köşeye basma kırık" gibi tecrübeden kaynaklanan ikazları olur ya! İşte bu eleştiriler de öyle bir şey. 
Beşir Ayvazoğlu ile yan yana oturuyorduk. Ona, konuşma sonrası "Doğru yaptınız. Ustalar hatalara, eksikliklere müsamaha etmez" dedim. "Ederse yeni ustalar yetişmez."
Fakat empati kurup bir de yeni şair yazarımızın tarafından bakarsak; büyük bir cesaret ve azimle "ben de varım" demiş çıkmış meydana. Bir adım atmış.
Çinli düşünür Konfiçyüs'ün "En uzak yollar bile ufacık bir adımla başlar" sözündeki o ilk adımı atmış. Bundan sonra çok uzak olsa da, bu yolda yürüdükçe mesafe alacak demektir. Akademisyen şairimiz Figen Yılmaz'a bu düşünceyle başarılar diliyorum.
**
Benim asıl üzerinde durmak istediğim, Yavuz Bülent Bakiler ustamızın konuşmada dillendirdiği TÜİK'in verilerinden aldığı bazı bilgiler.
TÜİK'in rakamlarına göre, Avrupa'da yüzde 21'lerdeki okuma oranı Türkiye'de binde bir seviyesinde. 28 Avrupa Birliği üyesinin en gerisindeyiz. Günde 6 saat televizyon izliyor, 3 saat internete giriyor, sadece 1 dakika kitap okuyoruz.
7 milyon nüfuslu kardeş ülke Azerbaycan'da bir baskıda en az 100 bin kitap basılıyorsa, 75 milyon nüfuslu bizde ise ortalama 3 bin adet basılıyorsa, varın kıyası siz yapın artık!
**
Peki Neden?
Neden okuma özürlü bir millet olduk?
Bunun cevabı aslında çok basit.
Bize okutulan kitap evvela "Okuma" kitabı diye başlıyor. Biz ne ektiysek onu biçtik. Erkeklere top oynattık. Kızlara ip atlattık. "Uyu yat uyu" ile bol bol uyuttuk.
"Oku!" "adam okur, kazlar okumaz" demedik. "Yapma" "Etme" ile eğittiğimiz çocuklarımızın önüne "Okuma" kitabı koyduk. Onlar da okumuyorlar.
Orhun Kitabeleri'ne "yazıt" demişler de, neden okunacak kitaba "okut" kitabı değil de "okuma" kitabı demişler?
"İçme" suyu; işçi "bulma" kurumu; "çalışma" "konuşma"; "danışma"; "sulama" gibi örnekler saydıkça bitmez.
Türkçemiz kültürümüzün temel taşı. Zengin bir lisanımız var. Fakat bu "-ma" olumsuzluk eki, olumlu kelimelerde kullanılınca işler karışıyor. Şuuraltında ters işlem yapıyor. Çünkü zihnimizin derinliklerine olumsuz manada yerleşen "-ma" eki, her ne kadar "olumlu" manadaki kelimelerde kullanılsa da, şuuraltı onu olumsuz olarak kabul etmiş bir kere. Nasıl kabul etmiş? Çocuklarımıza ilk öğrettiğimiz olumsuz ekli, hem de emir kipindeki, dikte edici zorlayıcı "Yapma"; "Etme"; "Koşma"; "Gitme" gibi kelimelerle... Psikoloji uzmanları bu durumun kavramsal boyutunu, etkilerini daha iyi izah edeceklerdir.
Ufacık bir 'ek'in başımıza açtıklarına bak!
Okuma-yazma ile frenlenmiş bir nesil değil; okuyan, yazan, okur-yazar (gerçi bunu da diplomasız-eğitimsiz insanlar için kullanıp, manayı tersine çevirmişler ya!) bir nesil yetişmesi isteniyorsa, bu karmaşayı dil bilimcilerin ciddi olarak ele alması, çözmesi gerekiyor...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.