Derinleşen bölgesel kriz… Kızıl Deniz!

A -
A +

Amerika ve İngiltere’nin Yemen topraklarına yönelik saldırıları, Filistin-İsrail meselesini yeni bir boyuta taşıdı… Gazze’de batağa saplanan İsrail, Lübnan, Suriye ve Yemen’e sarkarak bir sonuç almaya çalışıyor!..

 

 

 

 

 

Amerika’nın ve tabii İngiltere’nin (ve dahi geriden gelen diğer Avrupa ülkelerinin) Gazze’de ateşkes istememelerinin sebebi nedir? Kalıplaşmış cevap, bundan Hamas’ın istifade edeceği... Ama kazın ayağı öyle değil. Küresel düzende aleyhine gelişen dramatik değişimi kendi menfaatine göre kanalize etmek için mevcut hareketlenmeyi engellemek, en azından yavaşlatabilmek hedefiyle çalışan ABD; Gazze’de doğan krizi büsbütün derinleştirip genişletmek için her şeyi yapıyor… Tıpkı Gazze’den önce Ukrayna’da yaptığı gibi. Hatırlayınız, Rusya ile Ukrayna arasında, Türkiye’nin ev sahipliğinde İstanbul’da gerçekleşen barış görüşmelerini, kim nasıl sabote etmişti?! Gazze için defalarca olağanüstü toplanıp karar alamadan dağılan BM Güvenlik Konseyi’ni kilitleyen ülke hangisi ise o!.. Peki, Gazze’de Hamas’a karşı bocalayan İsrail, kime güvenerek, Lübnan (Hizbullah), Suriye ve İran’a karşı saldırılarda bulunuyor? Yıllardır tam bir kuşatma altındaki Hamas’a göre, Lübnan’daki Hizbullah çok daha büyük silah ve savaş kapasitesine sahip. Şimdi buna daha da güçlü Husiler eklendi. İran’ı şimdilik ayrı bir yerde tutalım. Krizin daha fazla büyümesi kime yarayacak? Soruları çok basitleştirerek soruyoruz, çünkü olup bitenler aslında her yönüyle apaçık ortada. Ukrayna ve Gazze, yıllardır izlenen sinsi politikaların birer sonucudur. İlkesiz ve ahlaksız, sömürgeci politikalardaki ısrar, dünyayı bölgesel ve küresel ölçekte birçok yeni kriz ve tehditle yüz yüze getirdi. Meselenin özeti budur.

 

Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın, küresel düzendeki değişimlerle ilgili olarak öteden beri seslendirdiği görüşlerini, Teşkilatın 97. Kuruluş yıl dönümü etkinliğinde yaptığı konuşmada, bir kere daha gayet sarih biçimde ifade etti. Şu tespit sanki her şeyi özetliyor. “Soğuk savaşın ardından geçen otuz yılı aşkın sürede, iki Körfez Savaşından Bosna ve Ruanda soykırımlarına, 11 Eylül olaylarından Afganistan ve Irak işgaline, Covid-19 salgınından Rusya-Ukrayna savaşına ve Filistin meselesine kadar yaşanan krizler, küresel sistemin adaletsiz, haksız ve kırılgan yapısını pek çok defa ortaya koydu…” İleriye dönük olarak Sayın Kalın şu kestirimde bulunuyor: “Önümüzdeki on yıllarda belirsizlik ve güvensizlik derinleşecek ve yeni çatışmalara zemin hazırlayacak. İttifaklar ve ortak girişimler önemli olmakla birlikte, her aktör krizleri yönetmek ve sorunları çözmek için kendine ait imkân ve kabiliyetleri geliştirmek zorunda. Ülkemizin hak ve menfaatlerinin korunması için bunun dışında bir yol olmadığı aşikâr.” Kalın, teşkilat olarak, vatanımızı karada, denizde, havada, uzayda ve siber dünyada korumak ve dirençli hâle getirmek için geleneksel ve modern yöntemleri mezcederek stratejik bir bütünlük içinde hareket ettiklerini dile getirdi… Kendi kendine yeterli olmak ve caydırıcılık bakımından yapılması gerekenler hususunda da önemli şeyler söyledi. MİT Başkanının her cümlesi başlı başına önemli bir tespit ve analiz mahiyetinde. Yer darlığı sebebiyle bazılarını ancak buraya yansıtabiliyoruz. Mesela şu değerlendirme bugün yaşanan sıkıntıların nereden kaynaklandığını gayet net olarak ortaya koyuyor: “Hegemonik güçler, ulusal çıkarlarına tehdit olarak gördükleri ülkelere ya doğrudan müdahale etmekte ya da vekâlet savaşları aracılığıyla onları meşgul ederek enerjilerini tüketmeye ve etkilerini sınırlandırmaya çalışmaktadır. Ukrayna Savaşından Filistin Meselesine, Irak ve Suriye’deki mevcut durumdan Tayvan gerginliğine, Yemen savaşından Libya’ya kadar bölgesel ve küresel krizler çözümsüz değildir. Fakat başka bölgesel ve küresel hesaplar için bunların çözülmemesi, uzatılması ve derinleştirilmesi tercih ediliyor."

 

Evet, Ukrayna savaşı Batı ile Rusya arasındaki jeopolitik mücadelenin yansımasıdır. İbrahim Kalın, adil ve kuşatıcı bir güvenlik mimarisi inşa edilmeden bu krizin aşılmasının mümkün olmadığını belirtiyor. Bunun gibi Asya Pasifik Bölgesinde, ABD ile Çin arasında bir kapışmanın yaşanması da kaçınılmazdır… Bugün için ne kadar ertelenmeye çalışılsa da ileride muhakkak bu kapışmanın vuku bulacağı kesindir. ABD ve İngiltere’nin Orta Doğu’ya dair politikaları asla barışa yönelik olmadı… Hep kaos ve kargaşa ve bundan yararlanarak bölgenin kaynaklarına çökme ve olabildiğince sömürmeye yönelik kirli politikalar. Yüzyıldan beri hep aynı tezgâh. İlk önce İngiliz İmparatorluğu, Arap topraklarını Fransa ile bölüştü. İkinci Dünya Savaşından sonra da ABD Bölgeye gelip çöktü. Ama şu hususu hatırda tutalım: ABD artık duvara dayanmış durumda. Devasa gücüne rağmen, eskisi gibi caydırıcı olamıyor. Burası önemli… İngiltere ile birlikte sözde diğer koalisyon ülkelerini de yanına alarak, Yemen topraklarını bombalaması Washington’a beklediği sonucu getirmeyecek, tam tersine ABD’ye yeni yük ve yükümlülükler yükleyecektir. Bu hususta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün söyledikleri, ileriye dönük dikkat çekici ipuçları ihtiva ediyor. Sözde çatışmaların yayılmasını istemeyen ABD, bizzat tam tersi durum için çabalayıp duruyor!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.