Filistin meselesini Türkiye kadar sahiplenen bir başka ülke var mı? Kesinlikle hayır… Türkiye’nin tek başına yürüttüğü çalışmalar, gür bir sesle devam ettirdiği diplomatik gayretler, dünyanın dikkatini çekiyor.
Ülke olarak Türkiye, lider olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Filistin meselesinde dur durak bilmeyen bir gayret içinde. Her platformda ve her fırsatta Filistin davasını gündeme getirmek ve gündemde tutmak için, büyük bir mücadele aralıksız sürdürülüyor. Bu gayret ve seferberlik hâli, esasen uzun yıllardan beri devam ediyor. Yani sadece 7 Ekim 2023 olaylarından beri cereyan eden bir durum değil… Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugüne kadar Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın bile göstermediği işgal haritalarını, BM Genel Kurulu kürsüsünde göstererek, İsrail’in işgal ve ilhak faaliyetlerini, bütün dünyanın amiyane tabirle gözüne soktu!.. Türkiye, 1950’li yıllardan beri; İsrail’in kuruluşunun hemen sonrasındaki yıllarda; çeşitli sebeplerle Orta Doğu’nun çıbanbaşı olan bu terörist devletle, birçok defa siyasi münasebetleri dondurup en alt seviyelere indirmiş bir ülkedir. Bugün muhalefet cenahından, hükûmetin yeteri kadar Filistin ve Gazze halkına sahip çıkmadığı yolunda, bazı iddialar seslendiriliyor. Kesinlikle gerçekleri yansıtmayan ve ayağı yere basmayan iddialar bunlar… Son bir hafta içinde, Erdoğan kanayan yara Filistin meselesine bir kere daha dikkat çekmek için, yabancı medyayı en geniş şekilde kullandı. Avrupa ve Asya gazetelerine yazdığı makalelerde, Filistin’de yapılan katliam ve soykırımı en çarpıcı ifadelerle dile getirdi. Özellikle son on gün içinde, Japonya ve Çin’in en büyük gazetelerinde, Japonca, Çince ve İngilizce yayınlanan yazılarında, Orta Doğu’nun kanayan yarasına dünyanın dikkatini çekti. Bunun hemen Akabinde, "Onur Konuğu” olarak katıldığı Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesinde yaptığı konuşmada da, ana konu olarak Gazze’yi işledi… Dünyaya seslenmek için bütün vesileleri kullanan Erdoğan, Türkiye’nin kararlı şekilde Filistin meselesine sahip çıkacağını ilan ediyor. Bütün sözlü ve yazılı açıklamalarında dünyanın İsrail zulmüne karşı harekete geçmesi için sürekli olarak çağrı yapıyor.
Erdoğan’ın şu cümleleri diplomatik üslupta en yalın ifadeleri ihtiva ediyor: "Uluslararası toplum çoğu çocuk, kadın ve yaşlı 63 binden fazla Gazzelinin katledilmesine, masum yavruların açlıktan kırılmasına engel olamıyorsa hepimiz başımızı iki elimizin arasına alıp düşünmek mecburiyetindeyiz.
"Şurası bir gerçek ki Gazze'de 23 aydır vahşet sürüyor. Bebeklerin, çocukların, yaşlıların açlıktan öldüğü bir vahşeti 23 aydır durduramamanın hiçbir izahı yoktur ve olamaz. Gazze başta olmak üzere Filistin halkının yıllardan beri maruz bırakıldığı mezalim karşısında, Birleşmiş Milletleri küresel adaleti temsil eden bir platform hâline getirmek hepimizin mesuliyeti.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yıllardan beri “DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR” sözünü tekrarlayarak, esasen Birleşmiş Milletler Teşkilatının bugünkü yapısıyla hiçbir bölgesel ve küresel meseleye gerektiği gibi müdahale edemediğini, âdeta paralize bir yapı hâline geldiğini savunuyor. Erdoğan’ın bu tezi giderek dünyada daha geniş kitle ve çevreler tarafından kabul görüyor. Fakat ne yazık ki, Birleşmiş Milletlerin yapısına gerektiği gibi müdahale edecek bir uluslararası irade henüz ortalıklarda görülmüyor. Böyle olduğu içindir ki, Gazze’deki vahşetin durdurulması da mümkün olmuyor… Erdoğan “Bu durumun izahı yoktur ve olamaz” derken, beynelmilel bir acziyeti seslendiriyor. Hâsılı kelam, kan ağlayan Filistin halkının tek sesi olarak, Türkiye Cumhuriyeti ve onun yöneticileri sahnede. Ama bu yükü yüklenmek de o kadar kolay bir iş değil. Dolayısıyla oturduğu yerden ahkâm kesen ve sadece konuşan siyasetçilerin kolaya kaçma alışkanlığı, hiç de kabul edilir bir davranış değil.
Hâlihazırda Filistin’le birlikte, Suriye’de de İsrail’in müzevir politikaları ortamı zehirliyor. Bu mesele giderek daha ciddi şekilde Türkiye için bir baş ağrısı hâline geliyor. Eylül ayı sonlarında New York’ta; BM genel kurulunda, Gazze ve Filistin’le birlikte gündemi en çok meşgul edecek konulardan biri de Suriye olacak gibi. Zira Esad rejiminin devrilmesinden sonra, Suriye için nispeten makul politik görüşler açıklayan Amerikan cenahından, son zamanlarda tuhaf ve kafa karıştırıcı söylemler yükseliyor. ABD’nin Suriye Özel temsilcisi Tom Barrack tam bir “u” dönüşüyle, kısa müddet önce söylediklerini inkâr ediyor. Bu keskin dönüşte İsrail’in baskısının rol oynadığı hiç şüphesiz… Barrack ve patronu Donald Trump, 'Siyonist Lobi’nin şantajlarına boyun eğmek gibi bir resim çiziyor!..
Bu durum, Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir pürüz olmaya aday. Ancak Suriye’nin toprak bütünlüğü, Türkiye için beka meselesi. Bu sebeple Türkiye kendi ulusal güvenliği için, meselenin gereğini hiç geri adım atmadan yapacaktır. Bundan da kimsenin tereddüdü olmamalı. Cumhurbaşkanı, ŞİÖ zirvesinde bu hususta Türkiye’nin görüşlerini tekrar seslendirdi. Ve gerekli mesajları verdi:
“Suriye'de kalıcı bölgesel barış ve istikrar adına tarihî fırsatlar sunan yeni bir dönemin kapıları aralandı. Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği korunmak suretiyle ayağa kaldırılması için sağlayacağımız destek bütün bölgemizin yararınadır. Komşumuz Suriye'nin güvenliğini ve toprak bütünlüğünü tehdit eden her türlü girişimin karşısında olmayı sürdüreceğiz...”
İsmail Kapan'ın önceki yazıları...