İpe un sermek...

A -
A +

Avrupa Birliği'ne üye çeşitli ülkelerin (Özellikle Fransa ve son zamanlarda Avusturya ile Hollanda) ve teşkilat mekanizmalarının Türkiye'nin üyeliğine dair peş peşe yaptıkları çıkışlar ve ileri sürdükleri ipe sapa gelmez yeni şartlar, herkese gına getirdi. Halk arasında "İpe un sermek" diye bir deyim vardır. Hani merhum Nasrettin Hoca 'ya dayandırılan hikaye var ya; adamın biri hocadan ip istemiş, Hoca da; "Veremeyiz çünkü boş değil" diye olumsuz cevap vermiş. Ancak ip isteyen komşu ya inatçı, yahut muzip olduğundan Hocanın üzerine üzerine gitmiş; ip boş değil de ne demek, ipin meşguliyeti nasıl olurmuş türünden, değişik zamanlarda değişik rivayetleri bulunan bir sorgulama başlatmış. Hoca bakmış ki, komşusu çok ısrarcı, evin bir başka odasına girip çıkmış ve o ünlü sözü söylemiş: "İp boş değil, çünkü bizim hanım ipe un sermiş!.." Artık komşusu istediği kadar ipe un serilmez desin, Hoca'nın canı ipi vermek istemedikten sonra, ipe un da serilir, güneşte kurutmak için pekmez de! İşte Avrupa Birliği'nin yaptığı da ipe un sermekten farksız. Kopenhag Kriterleri , yok bilmem ne kriterleri filan derken, ne bu kriterlerin ne de yeni şartların sonunun geleceği yok. Her sabah uyandıklarında yeni bir şey uyduruyorlar. Hem yeni şart yok diyorlar, hem de her gün yeni şartlar öne sürüyorlar. Aslında bu bir ahlaki mesele! Tıpkı Kıbrıs konusunda olduğu gibi, çifte standart ve ikiyüzlülük sergiliyorlar. Kendi normlarını bizzat çiğneyerek Kıbrıs Rum Yönetimini, bütün adayı temsil etmek üzere üye olarak alma kararını verdiler. Bu güvenceyi alan Güney Kıbrıs Yönetimi de Birleşmiş Milletler'in getirdiği çözümü reddederek, Adanın bütünleşmesine set çekti. Durum böyle olduğu halde, Güneydeki Rumlar ödüllendirilip üye yapıldı, Kuzeydeki Türkler ise tecrid edilip cezalandırıldı. Şimdi de Türkiye'den Rum tarafını tanımasını istiyorlar. Bunu da pişkince şöyle ifade ediyorlar; "Rumları tanımanız müzakere tarihi için şart değil ama, tanımadığınız birileri ile de müzakereye oturamazsınız!.." Şimdi bunun neresini düzelteceksiniz? İşin ta başından beri sakatlık devam ediyor. Ama meselenin esas tarafını görmek gerekiyor; Avrupa Ülkeleri, Türkiye'nin üyeliğini bir türlü hazmedemiyor . İşin gerçeği bu... Halen bizim lehimizde pozisyon alan ülkeler de dahil, bu işi ne kadar engelleyebiliriz , yahut hiç değilse ne kadar geciktirebiliriz derdinde. Bu aslında bilinmeyen bir durum da değil. O halde, son günlerde peş peşe ortaya atılan "taslak" ları bu açıdan değerlendirmek gerekiyor. Her biri ülkemizin onuru ile daha fazla oynamaya matuf bu taslaklar elbette pazarlık konusu. Son dakikaya, yani 17 Aralık'a kadar da buna benzer taslaklar devam edecek. Yalnız şunu biliyoruz; Türkiye için getirilmek istenen ekstra şartlar en başta AB normlarına uymuyor. Ne serbest dolaşım, ne de tarım ile ilgili olarak dayatılmak istenen kalıcı derogasyonların AB müktesebatında yeri yoktur. Hukuken böyle bir şeye imkan yoktur. O sebeple bu taslaklar moralimizi fazla bozmasın. Bazıları için bu taslaklar istismar malzemesi oluyor ama, bu da geçici bir durum. Şunun şurasında 17 Aralık'a ne kaldı ki! Sinir harbi devam ediyor ... Türkiye'nin birlik ve bütünlük içinde sağlam duruşunu sürdürmesi gerekir. Bu bakımdan dün Ankara'da sergilenen tablo olumlu idi. İlk olarak Başbakan ve Dışişleri Bakanının Anamuhalefet Lideri ile yaptıkları görüşme ve birlikte düzenledikleri basın toplantısı, daha sonra da Çankaya Köşkünde gerçekleşen devlet zirvesi dışa dönük iyi güçlü mesajlar verdi. Bunun devamını bekliyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.