Kılıçdaroğlu’nun gelişi ve gidişi…

Sesli Dinle
A -
A +

Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına geliş biçimi normal değildi… Sanılanın aksine orada uzun bir müddet kalmayı başardı. Bu arada, partinin delege yapısını da tam manasıyla dönüştürdü. Ama yetmedi!

 

 

 

CHP’nin liderlik serüveninde bir parantez daha kapandı… Kılıçdaroğlu sonuna kadar direndi, ama liderlik müddeti boyunca aldığı yenilgilere bir yenisini ekleyerek defteri kapattı! Ülkemizde siyasi ve toplumsal konular genellikle yüzeysel biçimde ele alınır. Hâl böyle olunca pek çok mühim nokta, doğru dürüst analizlere tabi tutulmadan sürekli gölgede kalıverir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına gelmesi de bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Parti genel başkanlığına bir kaset darbesiyle gelen Kılıçdaroğlu’nun ‘liderliğe’ taşınması hususu enine boyuna irdelenmeden, Türk siyasetinin on üç yıllık muhalefet yapısı, kimliği, maksat ve hedefleri tam manasıyla kavranamaz. Öyle ya CHP içinde, siyasi kıdem; fikri hamule, liderlik kabiliyet ve kapasitesi bakımından, Kılıçdaroğlu’nu hayli geride bırakacak isimler varken, onun birdenbire öne çıkarılmasının temelinde ne yatıyordu? Hem de bir gün önce, (Ben parti başkanlığına aday değilim) dediği hâlde… Gelgelelim, bu sorunun cevabı yeterince merak edilmedi. Bir kaset darbesiyle Deniz Baykal’ın siyasi hayatı (hem de kendisini en güçlü hissettiği bir zamanda) tarumar edildi. Bu olayın bir yüzü idi. Peki, meselenin öbür yüzü neydi? Yukarıda belirttiğimiz üzere, Türkiye’de meselelerin sathi şekilde ele alınması, bazen telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuruyor. Kılıçdaroğlu’nun bir gecede, CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturtulması yalnızca ana muhalefet partisiyle ilgili bir durum değildi. Türkiye’nin siyasi gidişatına doğrudan müdahale etmek ve Türkiye’nin Yönetimini dizayn etmeye teşebbüs gibi, küresel güçlerin her daim kontrolü elinde tutma gayretlerinin açık bir yansıması idi şüphesiz!..

 

Merhum Baykal, yıkılmış bir ruh hâli içinde istifasını açıklarken, Paralel Devlet Yapılanmasının (PDY) Pensilvanya’daki elebaşının, bu işe dahli olmadığına dair; gerçeğin tam tersi yöndeki mesajını da çaresiz şekilde duyurmak zorunda kalmıştı… Evet, hadisenin çok öncesinde nelerin olup bittiğine dair; CHP eski milletvekili ve Dışişleri Bakanlığı eski Müsteşarı Onur Öymen’in Halk TV’de, Ayşenur Aslan’a verdiği mülakatta çok dikkat çekici bilgiler var. İsteyen Google’a girip izleyebilir. İsveç menşeli Silk Road Institute adlı kuruluşun yaptığı siyasi analiz gerçekten ilginç! Kaset skandalından tam bir sene evvel, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un; “CHP’nin başına Kemal Kılıçdaroğlu’nun getirilmesi nasıl olur” konusundaki sözleri, bazılarının gözünü fal taşı gibi açtıracak nitelikte. Tecrübeli diplomat ve siyasetçi Öymen, o dönemde vukua gelen bazı başka olayları da anlatıyor. Ama nedense (Belki de güvenlik endişesi) bu konuda daha sonraları sessiz kalmayı tercih etti. Peki, Bayan Clinton’un Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgisi ve bilgisi nereden kaynaklanıyordu acaba? Pensilvanya merkezli PYD’nin (FETÖ) gerek Barack Obama ve gerekse Bayan Clinton’la olan çok yakın ve gölgeli ilişkileri, bu yapı hakkında az çok bilgisi olan herkesçe malum idi!.. Gerisini anlatmaya lüzum var mı?
Kemal Kılıçdaroğlu serüvenine dönersek; siyasete girişi ile daha sonra 13 sene sürecek parti başkanlığı dönemindeki söylem ve eylemleri, hep vasatın altında kaldı… Türkiye’nin aktüel meseleleri, siyasi tarihi ve genel kültür konusundaki sığlığı derhal göze çarpıyordu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi için aday olduğunda, Kâğıthane ilçesini "Kâğıttepe" olarak telaffuz etmesi sadece bir gaf veya dil sürçmesi miydi? Buna benzer sayısız gaflara imza attı Kemal Bey. Ama en önemlisi bu gafları besleyen bilgi dağarcığının yetersizliği idi. Bazı konularda yaptığı konuşmalar, onun memleket meselelerinden ne kadar habersiz olduğunu hemen yansıtıyordu. Liderlik dönemi boyunca, ehil danışman bulundurma işini de beceremediği için, özellikle dış politika alanındaki konuşmalarında sayısız “çam devirmişliği” söz konusu! Bütün bunlara rağmen, on üç yılı aşkın bir zaman genel başkanlık koltuğunu muhafaza etmiş olması yine de bir başarı. Üstelik CHP’nin çok kıdemli ve partinin kurumsal yapısıyla bütünleşmiş devedişi gibi isimlerini ekarte ederek… O zaman sağlıklı bir değerlendirme için, Kemal Bey'in başarısının nerelerden kaynaklandığını adamakıllı irdelemek gerekmez mi?

 

Sayın Kılıçdaroğlu bu kurultayda gitmese, bir sonrakinde muhakkak gidecekti. Onun gitmesiyle CHP’de hâlihazırda konuşulan ve beklenen “DEĞİŞİM” gelir mi? Bugünkü manzaraya bakıldığında pek mümkün görünmüyor. Sadece isimlerin değişmesiyle politika değişmiyor… Asıl mesele yeni bir vizyon ortaya koyabilecek kadroların işbaşına gelmesi. Vaziyete bakılırsa, nöbeti devralan isimlerin bugüne kadarki performansı ileriye dönük çok da umut verecek gibi değil. Netice olarak, başarısızlığın bir faturası muhakkak olacaktı… Kemal Bey'in mahkûm olduğu tazminat davalarında, ödemeleri yapabilmek için CHP’li vekillerin maaşlarından bir fon oluşturulmuştu, hatırlayınız! Ancak bazı iddialara bakılırsa, kendisine karşı delege ayartılmasında yüklü miktarda döviz hareketliliği de olmuş. İddia tabii...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.