Terörle mücadeleyi desteklemek ya da kösteklemek!..

A -
A +

Türkiye’nin kırk yılı aşan terörle mücadele serüveninde, çok değişik tecrübeler yaşandı… 1980’li 90’lı yıllarda meseleye sadece güvenlik yönünden yaklaşılması sıkıntıyı büyüttü. Ama bugün tam doğru yerdeyiz.

 

 

 

 

 

Bölücü terör örgütüyle sürdürülen mücadelede ne zaman şehit versek, birileri hemen durumdan vazife çıkarır!.. Kırk yıldır yaşanan acı tecrübeleri iliklerimize kadar hissediyoruz elbet. Bu tecrübe, teröre gizli-açık, doğrudan veya dolaylı olarak destek veren odakların; her fırsatı toplumun moralini bozmak, ileriye dönük korku ve endişe pompalamak yolunda nasıl tepe tepe kullandığını bize öğretti. O sebepledir ki, şer odaklarının fitne ve fesadı körükleme yolunda yaptıkları tezvirata da bizim çok dikkat etmemiz lazım. Terörle mücadelede, gerçekten devletin ve milletin yanında yer alması beklenen kişi ve kurumların sırf iktidarı eleştirmek, daha da öteye bir nevi köşeye sıkıştırmak için sergiledikleri tavır üzücü. Ülkemizin birlik ve bütünlüğüne kastetmiş hainlerin eylemleri karşısında, topyekûn bir tepki koymak gerektiği sırada, teröristlerin ekmeğine yağ sürecek mahiyette söylemlerde bulunmak hangi akla hizmettir? Maalesef belli bir kesim bunu ısrarla sergilemeye devam ediyor. Terörle mücadele gibi son derece zor bir meselede, her türlü sıkıntının yaşanması mümkündür. Bu, maalesef kaçınılamaz bir durum. Bunu bilmek için da uzman olmaya gerek yoktur. Sahasında gerçekten uzman olan kişilerin fikirleri elbette çok kıymetlidir. Bunlara kulak vermek de önemlidir. Gelgelelim terörle mücadelede, “devlet aklından” daha büyük akıl yoktur!.. Çünkü devlet en geniş ve en aktüel bilgiye sahiptir veya ona ulaşmakta en geniş imkân sahibidir. Devletin istihbarat birimlerinin sahadan ve sahanın dışından elde ettiği bilgileri, şahıslar kendi başına toplayabilir mi? Şu hâlde devlet her zaman en geniş pencereden olaylara bakma ve hâkim olma güç ve kudretine sahiptir. Unutmayalım bilgi en büyük silahtır ve doğru analiz edilip doğru biçimde kullanıldığında mutlak netice verir. Anlayacağınız, koltuklarında oturup, “Askerler Kuzey Irak’taki geçici üs bölgelerinden çekilmeli…” şeklinde ahkâm kesenler, hiç de doğru bir şey yapmıyor. Zira devletin hafızası ve geçmişte yaşanan tecrübeler, bu konuda yeteri kadar fikir veriyor. Bu fikre dayanarak, devlet sınır ötesinde kalıcı ve geçici üs bölgeleri kuruyor.
Gazze savaşının başlamasından bu yana, TV kanallarında yapılan açık oturumların formatında abartılı bazı değişimler oldu. Herhâlde izleyicilerin dikkatini ayakta tutmak için, programa katılan konuşmacıları da ha bire ayağa kaldırıp eline bir çubuk vererek uzun uzun konuşturuyorlar. Emekli askerler, bu alandaki mesleki tecrübe ve bilgilerini aktararak belli ölçüde konuyu izah ederek, seyircinin dikkatini toplayabiliyorlar. Velakin bu sahayla yakından ilgisi olmayan kimi gazeteci, akademisyen, kamuoyu araştırmacısı veyahut daha değişik mesleklerden kişiler de, bu modaya uymuş görünüyorlar… Onlar da ellerine çubuğu alıp âdeta kurmay subay edasında, bayağı teknik ve taktik yorumlar yapıyorlar! Bu yorumların sahadaki gerçeklerle ne derece örtüştüğünü seyirci tespit edebilecek durumda değil. İşin püf noktası da burası. Çünkü doğrularla yanlışlar karışıyor. Seyircinin zihni de karışıyor tabii! Bu kafa karışıklığına bir de siyasi çevrelerden gelen mugalata ve sosyal medya mecralarından akıtılan gri propaganda eklenince, ortalık toz dumana gark oluyor. Yani at izi it izine karışıyor… Olup bitenleri doğru şekilde anlamak isteyen vatandaş bu durumda ne yapsın? Daha doğrusu ne yapabilir? Şu hâlde hassas konuları usulüne uygun şekilde toplumun önüne getirmek lazım. Aksi hâlde faydasından çok zararı olur...
Eski Millî Savunma Bakanı Hulûsi Akar, bir dış seyahatte dile getirmişti. Televizyonlardaki bu tür programların ne derece menfi etkiler yaptığını hayli müşteki bir eda ile anlatmıştı. Emekli askerlerin eski bilgilerle veya çoğu zaman sağdan soldan derlenen eksik ve yanlış verilerle, sahadaki aktüel durumu yansıtmayan malumata dayalı yorum yapıp vatandaşı yanılttığına dikkat çekmişti. Bazen de sahada devam eden harekâtın emniyetine zarar verecek şekilde mahrem bilgilerin ifşa edildiğini, dolayısıyla hem askerlerin güvenliği hem de harekâtın sağlıklı biçimde icra edilmesini tehlikeye soktuğunu belirtmişti... Görüldüğü üzere son derece hassas noktalar bunlar… Bu, meselenin güvenlik boyutu. Bir de siyasi boyutu var tabii. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sınır ötesinde, uluslararası hukuk normlarına göre yürüttüğü askerî harekât ve bu harekâtın dayandığı stratejik ve taktik hesapların birbiriyle uyumu hayati bir mesele. Siyasi veya ideolojik yaklaşımlardan ötürü, devletin millî güvenliğini zaafa uğratacak beyanlardan; konumu ve görevi her ne olursa olsun, vatansever olduğunu iddia eden her kişinin zinhar kaçınması lazım. Çünkü terörle mücadeleye destek olma sorumluluğu söz konusu. Hangi sebep ve saikle olursa olsun, bu mücadeleyi köstekler biçimde bir söylem ve eylemde bulunmak, ağır vebaldir. Vatanseverlikle bağdaşır bir durum değildir. Muhakkak şehitlerin ruhunu da rahatsız eder.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.