Avrupa Birliği'ne girmenin sandığımız kadar kolay olmadığını ve olmayacağını, sanırım artık herkes anladı. En azından anlamak isteyenler anladı... 3 Kasım seçimleriyle birlikte hız kazanan uyum paketlerinin, istenilen ve zaten gerekli olan reformların tamamını içine alacak şekilde çıkartılıp yürürlüğe konulması gerekiyor: Hem de bir an evvel. Zira 2004 yılında Avrupa Parlamentosu seçimi var. Ve yapılacak seçimlerde, mevcut üyelerin önemli bir kısmı tekrar parlamentoya giremeyebilir. Onun için Türkiye'nin geldiği konumu bilen hâl-i hazırdaki parlamenterlere, bundan sonraki gelişmeleri de anlatabilmek ve onların desteğini almak nisbeten kolaydır. Aksi halde yeni seçilecek üyelere, silbaştan yani sıfırdan tekrar dert anlatmak zorunda kalınacak. Şu halde Türkiye'nin önündeki zaman daralıyor. Kalan sürenin mutlaka çok iyi kullanılması şart. Ancak, Türkiye'de zamanın sıkıştırmasını, şartların zorlamasını algılama bakımından devletin temel kurumları arasında derin görüş ayrılıkları devam ediyor. İktidar ve muhalefet partilerinin uzun senelerden beri ilk defa işbirliği içerisinde, Meclis'ten geçirdikleri, ülke içinde de büyük heyecan uyandıran "Altıncı Paket" Cumhurbaşkanının vetosuyla şimdilik akamete uğradı. Gerekçe Terörle Mücadele Kanununun sekizinci maddesinin yürürlükten kaldırılmasının doğuracağı sakıncalar... Ancak bu hususta Cumhurbaşkanının öne sürdüğü gerekçeler kamuoyunda pek de destek bulmadı. Destek bulmadı ama vetonun sonucunu ortadan kaldırmak için Meclis'in epeyce mesai yapması lazım! Meclis aritmetiği sebebiyle paketin aynen çıkması mümkündür. Ancak yukarıda bahsettiğimiz zaman daralması sebebiyle ve Parlamento'nun daha yapacağı çok iş bulunduğu için bu kabil gecikme ve geciktirmeler Türkiye'nin işini zorlaştırıyor... Zira hep son dakikaya yetiştirilen değişikliklerle, Türkiye ilerleme yönünde Avrupa Birliğinden olumlu rapor almaya çalışıyor. Şimdiye kadar hep görüldü ki, alelacele yapılan son dakika reformlarıyla istediğimiz kadar mesafe alamadık. Bütün bunlardan artık yeterince ders almış olmamız gerekir. Ve bu sebepledir ki, hem altıncı paketin hem de yedinci paketin sulandırılmadan, geciktirilmeden çıkarılması lazım. Bunun için de, baştan itibaren Cumhurbaşkanlığı başta olmak üzere reformlarla ilgili bütün kurum ve kuruluşlar yeterince bilgilendirilip onların da görüşleri alınarak muhtemel itiraz ve vetolara zemin bırakılmamalıdır. Dün Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, partisinin grup toplantısında bu çalışmaları, herkese ve her kesime açık olarak yürüttüklerini, bütün görüşlere açık olduklarını söyledi. Temennimiz bunun sonuç itibariyle fiilen de gerçekleşmesi. Çünkü geçmişte de vaki olan benzer beyanlara rağmen, nedense engeller bir türlü bertaraf edilemedi. Şimdi de "Yedinci Paket"te aynı durum tekrar etmemeli. Ve bu pakette de mesela Terörle Mücadele Kanununun yedinci maddesi yer alıyor! Daha da önemlisi MGK'nın yapısında önemli değişiklik öngörülüyor. Cumhurbaşkanının yetkilerinin azaltılması sözkonusu. Askeri harcamaların denetiminden tutun da, mücavir alanlardaki jandarma görevlerinin polise devrine kadar çok geniş ve köklü değişiklikler gerçekleştirilmek isteniyor. Başbakan Yardımcısı Gül'ün de ifade ettiği üzere, bu paket sonuncu ve belki de en kapsamlısı olacağına göre, artık AB nezdinde Türkiye'nin başını ağrıtacak konuların geriye bırakılmaması lazım. Ve paketin tamamlanması kadar, belki ondan da daha önemlisi uygulamalardır. Bu hususu Başbakan Erdoğan da ifade etti. Avrupa Birliği cenahından da her seferinde gelen telkin veya tenkit, önemli olanın kanun veya yönetmelik çıkarmak değil, bunların tatbikatının nasıl olacağı yönünde. Dolayısıyla Türkiye'nin daha fazla zorlanmadan müzakere tarihini kesin olarak alabilmesi için hem bu değişiklikleri sür'atle bitirmesi, hem de uygulamasını ciddiyetle ortaya koyması zaruret halini almış bulunuyor. Yani artık zaman kaybına tahammül yok. Yedinci Paket üzerine başka yazılarımız da olacak...