Baraj inerse istikrar biter

A -
A +

> Sola ciddi lider lazım KUZU, "Barajın çaresi başkanlık sistemine geçilmesidir. Ne yazık ki sol kesim başkanlık istemiyor. Sistemden çıkamama korkuları var. Oysa sol ciddi bir liderle bu sistemde başarılı olabilir" diye konuştu. Prof. Dr. Burhan Kuzu ile ilk tanıştığımda 18 yaşındaydım. Fakültenin o uzun ve karanlık koridorlarında dolaşırken bir hoca omuzuma dokunmuş ve 'gel bakalım seninle tanışalım' demişti. İşte o kişi Burhan Hoca idi. O günden bu yana yollarımız çeşitli vesilelerle sürekli kesişti. Gün geldi oturduk üniversitedeki meseleleri tartıştık; gün geldi siyasete girme kararını. Her zaman aramızda sıcak bir hoca-talebe ilişkisi oldu. Aslında hocanın herkesle arası iyiydi. Öyle ki, derslerinde 1 numaralı amfi tıklım tıklım olur, kendisinin ders anlatımını bütün öğrenciler pür dikkat dinlerdi. Ve bir gün, almış olduğu ani kararla AK Parti'nin kurucularından biri olarak siyasete girdi. Buna rağmen, aklımdaki resimde hep Burhan Hoca olarak kaldı. Fakat bu röportajda aklımdaki resmi unutup, kendisine bir siyasetçi olarak bakmaya çalıştım. Umarım keyif alırsınız. Buyurun sohbetimize... > Çözüm başkanlık sisteminde * Bir siyaset bilimci olarak, Türkiye'de uygulanan yüzde 10'luk seçim barajı uygulaması hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Hatırlarsan üniversitedeki derslerimde de bu barajın yüksek bir baraj olduğunu her zaman ifade ettim. Zaten dünyada da bu barajın bir örneği yok. Bu yüksek barajın gelmesinin sebebi, 1980 öncesi dönemdir. Bu döneme baktığımız zaman, Türkiye'de 10 yılda 12 hükümetin kurulduğunu görüyoruz. Fakat gelen yüzde 10'luk baraja rağmen, 1990 ile 2000 yılları arasında da yine koalisyonların kurulduğunu gördük ve bu dönemlerde kalkınma hızımız eksilerdeydi. Mesela biz hükümet olarak eksi 9'da teslim aldık. Geçenlerde açıklandı; şu anda artı 8,5 büyüme hızı söz konusu. Yani şu anda Çin'in önündeyiz. Buradan anlaşılıyor ki, Türkiye'de istikrar önemli ve yüzde 10'luk baraj istikrarı sağlayabilecek bir faktör. Mesela, bugün bu barajın düşürüldüğünü ve bir seçim yapıldığını düşünürsek, şu anda mecliste en azından 9-10 parti yer alacaktır. Bu partilerin içinden de dörtlü koalisyonlar kurulur ve hangi parti olursa olsun bu koalisyonlardan ülkemize hayır gelmez. * Peki size göre bu meselenin çözüm yolu nedir? Yüzde 10'luk barajın kaldırılarak başkanlık sistemi modeline geçilmesidir. Çünkü yüzde 10'luk baraj arızî bir durumdan ve zorunluluktan doğmuştur. Eğer yüzde 10'luk baraj kaldırılır, her parti aldığı oy oranında temsil edilir ve başkanlık sistemine geçilirse istikrar problemi ortadan kalkar. * Bu konuda merhum Özal ile de birlikte çalışmıştınız, öyle değil mi? Evet. Fakat bizim dönemimizde olduğu gibi Özal döneminde de hükümetin önemli meseleleri vardı. Bu meselelerin başında da ekonomi geliyordu. Eğer bir ülkede iş-aş meselesi konuşuluyorsa, doğal olarak o ülkeyi yönetenler de evvela bu meselelere eğilmek zorunda kalıyor. Merhum Özal ile Cumhurbaşkanı iken yapmış olduğumuz en son görüşmede, bana Cumhurbaşkanlığı'ndan ayrılıp bir parti kuracağını ve hedefinin başkanlık sistemine geçmek olduğunu ifade etmişti. Ancak ömrü vefa etmedi. Ayrıca, bu tür köklü reformların sağlıklı bir şekilde hayata geçirilmesi için bir konsensüsün oluşturulması gerekiyor. Ancak ne yazık ki Türkiye'de özellikle sol kesim başkanlık sistemine geçilmesine sürekli karşı çıkıyor. Bunun da sebebi, mevcut modelden çıkamama endişesi. Fakat bu endişe çok yanlış. Artık vatandaş, partilerin programlarına bakarak oy vermeye başladı. Eğer sol kesimden de samimi ve iddialı bir lider çıkarsa, sağ kesimden ciddi oranlarda oy alabilir. > Her partinin mecliste temsil edilmesi mantıksız * Türkiye Milletvekilliği tartışmaları hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Bu konu ile ilgili yüzde onluk barajın muhafaza edilerek, 550 milletvekilinden 100'ünün her siyasi partinin aldığı oy oranına göre bölüştürülmesi gibi bir düşünce söz konusu. Bunun gerçekleşmesi halinde, her siyasi eğilim mecliste kendisini temsil ettirebilir. Tabii bunun neticesinde her siyasi partinin lideri de meclise girer. İyi mi olur? Bence şenlik olur. Doğu Perinçek de gelir, diğerleri de. Fakat her siyasi partinin mecliste temsil edilmesi bana göre mantıksızdır. Çünkü, Türkiye'deki siyasi ayrılıkların temelinde siyasi görüşlerdeki farklılaşma değil, küskünlükler ve kırgınlıklar yatmaktadır. * Hükümet olarak terör meselesini nasıl çözeceksiniz? Bu mesele, hükümet olarak bizi ciddi olarak düşündüren ve üzerinde çalıştığımız bir konu. Fakat bugün terör sadece bizim değil, bütün dünyanın meselesi. Tabii bu konuda, büyük devletlerin terörden rant elde etmesi de büyük bir faktör. Bu ille de para mânâsında değil. Bugün pek çok büyük ülke, terör meselesini birbirine karşı koz olarak ileri sürmekte ve bundan çıkar elde etmektedir. Mesela ABD, Doğu Türkistan'da Çin'in yapmakta olduğu soykırım kartını her sıkı pazarlıkta mutlaka ileri sürer ve böylece istediklerini daha kolay alır. Güneydoğu'daki olaylarda da diğer güçlerin bölgeye sahip çıkıyor görüntüsü sahte bir görüntüdür ve bu güçlere inanmak yerine kardeşlik bağlarını sıkı tutmak gereklidir. * Cumhurbaşkanlığı konusundaki tartışmalar hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Partimizin bir genel başkanı ve yetkili organları vardır ve günü geldiği zaman bunlar görüşülür konuşulur; bir karara bağlanır. Zaten Anayasada da bunun süreci bellidir ve bu işi çok büyük bir iş gibi görüp tartışma konusu yapmamak gerekir. Yani normal bir süreç var ve 'orada bir yer var, burayı kurtarmaya çalışıyoruz' şeklinde bir düşüncemiz kesinlikle bulunmamaktadır. > Anadolu halkı istedi ben de siyasete girdim * İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde ana bilim dalı başkanlığı yaparken ani bir kararla siyasete girdiniz. Bu kararınızın arkasındaki sebep ne idi? Açıkçası akademik hayatımdaki en sevdiğim öğrencilerimden biri sendin ve öğrencilerle olan diyaloğumun ne düzeyde olduğunu herkesten çok daha iyi biliyorsun. Anayasa Kürsüsü'nde olmak ve Anayasa Hukuku dersini anlatmak bana her zaman büyük bir mutluluk verdi. Ancak siyasete girmeye karar verdiğim dönem olan 2001 yılına döndüğümüzde, bu dönemde 28 Şubat sürecinin kalıntılarının devam ettiği açık bir şekilde ortadaydı. Ben de o dönemlerde Anadolu'ya konferanslar sebebiyle sık sık gidiyor ve her konferans sonrası insanların, "Hocam, ülkenin durumunu görüyorsunuz. Tayyip Bey parti kuracak mı, siz bu partide yer alacak mısınız?" şeklinde soruları ile karşılaşıyordum. Bu talepleri de İstanbul'a dönüşlerimde birkaç kez Tayyip Bey'e ilettim. Kendilerinin de kanaatleri, insanların yeni bir siyasi hareket beklediği yönündeydi. Aynı şekilde AK Parti'nin kuruluşu sırasında da kendisiyle görüşmelerimiz devam etti. Tayyip Bey liderliğindeki hizmet kervanında bize verilen görevden kaçamayarak, üniversitedeki ana bilim dalı başkanlığı görevimden ayrıldım ve AK Parti kurucu üyesi olarak siyasete girdim. * Öğretim üyeliğinden siyaset dünyasına giden yolculuğunuzda ne gibi zorluklar yaşadınız? Belki inanmayacaksın ama gerçekten çok kolay oldu. Evet, siyaset çok farklı bir dünya. Öyle ki, bir gün pazarları gezerken, diğer bir gün bakkalları ve kahvehaneleri ziyaret ediyorsunuz. Fakat bu işleri hiç yadırgamadan yaptım, çünkü yapı olarak beni çok iyi bilirsin ki diğer öğretim üyesi arkadaşlardan farklı olarak zaten bu yerlere girip çıkan, insanların dertlerini dinleyen ve onlara yardımcı olmak isteyen bir öğretim üyesiydim. Tabii, pazarda bağırmak ayrı bir şey ama (gülüşmeler) yine de bu konuda ciddî bir sıkıntım olmadı. * Peki, bu yolculuk sonunda kendinizi görmek istediğiniz yer neresi? Genel Başkanımızın da sık sık ifade ettiği gibi, bu partiyi millet kurdu ve bizler sadece bu partinin içinde milletimize hizmet etmeye çalışıyoruz o kadar. Dolayısıyla siyasete girerken de, bu yolda yürürken de aklımda hiçbir hesap olmadı. Belki bir mühendis veya doktor olsaydım farklı bir durum olabilirdi ancak, şu anda bulunduğum yer zaten mesleğimin uygulama noktası. Bir bakıma, kitapta yazdıklarınızı uygulamada gerçekleştirme gibi önemli bir imkâna sahip oluyorsunuz. > Tezkereler iç siyaset malzemesi yapıldı * Türkiye'de son dönemlerde tartışma konusu haline gelen tezkereler hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Ne yazık ki tezkereler meselesi Türkiye'de bir iç siyaset malzemesi olarak kullanıldı. Ülke olarak gerek ikili ve gerekse toplu anlaşmalarla 29 kez, toplam 63 bin asker göndermişiz. Ben bu asker gönderme meselesine büyük devletlerle ortak hareket etme olarak bakıyorum. Bırakın her şeyi, Türkiye gibi bir ülke bulunduğu coğrafya içerisinde yaşananlara nasıl kayıtsız kalabilir? Dünyanın pek çok ülkesinden bu coğrafyaya asker gönderilirken, bizim bundan kaçınmamız mümkün değildir. Netice itibariyle, Başbakanımız ve Dışişlerimiz ellerindeki verilere bakarak ülkenin lehine bir karar vermiş ve bizler de bu kararı desteklemişizdir. * Siz Irak Tezkeresi'nin kabul edilmesi için de çok yoğun bir mesai harcamıştınız, öyle değil mi? Evet. Keşke o tezkere de çıksaydı. Eğer bugün o tezkere kabul edilmiş olsaydı, 5 bin 600 PKK'lı teslim olmuş, Musul ve Kerkük'ün güvenliği sağlanmış ve sözde Kürt devletinin kurulması tamamiyle hayal olmuştu. Biz tezkereyi çıkarmayınca ABD de gitti, Kürtlerle ittifak yaptı. Adamlar nüfusun yüzde 15'ini teşkil etmelerine rağmen, devletin yüzde 85'inde kendileri var. Şimdi bu tablo iyi bir tablo mu? Bu konudaki en büyük mesele, Lübnan'a veya Irak'a gidilmesi halinde şehit cenazelerinin gelmesi ihtimali olarak gösterildi. Arzu edilen tabii ki gelmemesi; ancak Irak'a asker göndermedik de ne oldu? TIR şoförü, basın mensubu ve oradan sıkılan mermilerle şehit olan askerlerimizden müteşekkil 137 vatandaşımızın cenazesi geldi. Bunun dışında, bizim oralarla tarihten gelen çok derin bağlarımız var ve bir bakıma oradaki hakkımızı aramaya gitmeliydik. > Seçilme yaşı 25'e düşmeli "Seçilme yaşının düşürülmesi, AK Parti'nin programında olan bir husus. Sayın Başbakanımız da bu konuda istekli ve bunu sık sık dile getiriyor. Buradaki hedef, gençlerimizi siyasete özendirme düşüncesi. Bir akademisyen olarak söylemem gerekli ki; seçilme yaşı 25'in altında olan ülkelerde genellikle iki meclis var. Bunlardan bir tanesinin yaş ortalaması 40 ve 40'ın üstünde iken, diğerinde daha genç vekiller var. Dolayısıyla seçim yaşının düşürülmesini parti olarak desteklemekle birlikte, bazı gerçekleri de göz önünde bulundurmalıyız."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.