'YENİ ANAYASAYI halk için hazırlıyoruz'

A -
A +
Mehmet Çağrı Sebzeci'nin "Alternatif Bakış" köşesinin bu haftaki konuğu Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu oldu. Kuzu, yeni anayasa ile ilgili bütün tartışmaları enine boyuna masaya yatırdı. Son dönemde ülkemizin en önemli tartışma konularının başında sivil anayasa hazırlıkları ve bu kapsamda hayata geçirilen çalışmalar geliyor. Öyle ki, daha önceki yıllarda yeni anayasa ve bunda bulunması gerekli olan maddeler konusunda cesur adımlar atılması gerektiğini ifade eden birçok parti ve sivil toplum kuruluşu, AK Parti'nin öncülük ettiği çalışmaya şiddetli bir şekilde muhalefet ediyor. Durum böyle olunca ben de Alternatif Bakış'a bu hafta TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu'yu misafir etmek istedim. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden de hocam olan Kuzu, siyasete girdiği ilk günden beri milletine hizmet etme gayretini ve heyecanını kaybetmemiş biri. Değerli Hocam ile siyasete giriş hikayesini, sivil anayasa çalışmalarını, terör meselesini, DTP'nin kapatılma davasını, dokunulmazlıkların kaldırılması tartışmalarını ve daha birçok önemli konuyu konuştum. Kendisi de her zamanki içtenliği ile tüm sorularımı cevaplandırdı. Umarım sizler de sohbetimizden keyif alırsınız... Darbelere tepki var > Yeni anayasa çalışmalarına geçmeden önce kafama hep takılan bir soru var. Neden bizim anayasalarımız sürekli değil ve bir süre sonra yeniden anayasa yapma ihtiyacı duyuyoruz? Kuzu: Bu, çok güzel bir soru teşekkür ediyorum. Bugün dünyadaki anayasalara baktığımız zaman batıdan doğuya doğru madde sayılarının arttığını görüyoruz. Yani, Avrupa'da ortalama 100 maddeden oluşan anayasalar, doğuya doğru gittikçe madde sayısı bakımından kalın hale geliyorlar. Ülkeler geliştikçe anayasaları kısalıyor. Ayrıca bizim anayasalara baktığımız zaman milletin katkısı ile oluşmadıklarını görüyoruz. Darbe anayasaları oldukları için bir tepki durumundalar. Tabii durum böyle olunca millet de bunlara sıcak bakmıyor. İşte bizim şu anki sivil anayasa çalışmalarımız bunlara dikkat edilerek yapılıyor. Her türlü teklife açığız > Yeni anayasa hazırlıkları nasıl gidiyor? Kuzu: Bildiğiniz üzere yeni anayasa taslağını bir bilim kurulu hazırladı. Aslında bu çalışmayı bizler de yapabilirdik ancak üzerinde bir parti damgasının olmasını istemedik. Prof. Dr. Ergun Özbudun Hoca başkanlığındaki ekip bu çalışmayı yaparken ne biz ne de Başbakanımız bu ekibe hiçbir talepte bulunmadık. Onlar bize bir metin hazırladılar ve biz de o metin üzerinde çalışmaya başladık. Bu bir taslak metindir ve buna bitmiş olarak bakmıyoruz. Başbakanımızın da dediği gibi, biz bu anayasayı kendimiz için değil, milletimiz için yapıyoruz. Bu çalışmalar sırasında her türlü teklife açığız. Ancak meseleye iyi niyetle bakmak gerekiyor ve ne yazık ki bunu göremiyorum. Koca çalışma alınıyor ve iki maddeye indirgeniyor. Cumhurbaşkanı-başbakan çatışır mı? > Özellikle cumhurbaşkanının yetkileri konusunda bir sınırlama öngörülüyor. Peki yetkisiz bir cumhurbaşkanı adayı seçmenin karşısına çıktığında ne diyecek? Kuzu: Bir anayasa hukukçusu olarak bu tespite itiraz etmem mümkün değil. Çünkü bir ülkede yarı başkanlık ya da başkanlık sistemi varsa o ülkenin cumhurbaşkanı halk tarafından seçilir. Parlamenter sistemde ise halk tarafından cumhurbaşkanının seçilmesi olmaz. Fakat bizim Anayasamız hem halk tarafından seçilme yolunu kapatmış, hem de cumhurbaşkanına oldukça kapsamlı yetkiler vermiş, ayrıca sorumlu da kılmamış. Dünyada böyle bir sistem yok. Son yıllarda Avrupa'da ve özellikle de Balkanlar'da cumhurbaşkanları halk tarafından seçiliyor ve sistem de parlamenter model. Bu duruma yeni bir model diyebiliriz. Buradaki hedef şu: "Mademki cumhur 'halk' demektir, bırak başkanını kendi seçsin. Çünkü asli olan halktır." Buradaki tek sıkıntı, cumhurbaşkanı ile başbakan arasında bir kuvvet çatışmasının olması ihtimalidir. Ancak son düzenlemelerin ardından cumhurbaşkanının yetkileri ciddi oranda azaltıldı. Başkanlık sistemi krallık olamaz > Hukuk camiasında isminiz hep Başkanlık sistemi ile anılıyor. Bu konuda Merhum Özal'la da ciddi bir teşviki mesainiz olmuştu... Kuzu: Parti olarak geçtiğimiz dönemdeki programımızda bu konu işlendi. Bu konu ile ilgili olarak merhum Özal'la da epey bir çalıştık. Fakat siyaset arzu ettiklerinden öte, yapabildiklerinle alakalı. Elde ne varsa önce onu değerlendireceksin. Ne yazık ki ülkemizde başkanlık sistemi halen anlaşılamıyor. Birçok insan, başkanlık sistemini bir krallık rejimi olarak görüyor. Halbuki esas demokrasi, esas parlamento ve parlamento gücü orada. Asıl parlamentonun en güçsüz olduğu sistem ise parlamenter sistem. Parlamento, hükümetten çok zayıf. Bu sadece bizim için değil, bu sistemin olduğu her ülke için geçerli. Bugün parlamenter sistemin başbakanı, sahip olduğu yetkiler açısından ABD Başkanı'ndan çok daha kuvvetli. Teröristleri güçlü devletler destekliyor > Ülkemizin en önemli meselelerinden biri terör konusu. Sizce bunun çözülmesi konusunda neler yapılmalı? Kuzu: Terör problemi, dünyanın çözmede zorluk yaşadığı en önemli mesele durumunda. Dünyadaki birçok ülkeye baktığımızda askeri bakımdan iyi seviyelerde olduklarını görüyoruz. Ancak terör örgütlerine baktığımızda onların da aynı bu ülkeler gibi askeri mühimmata, eğitim imkanına ve lojistik desteğe sahip oldukları açık bir şekilde ortada. Demek ki, bu örgütlerin arkasında güçlü devletler var. Tabii devletler işin içine girince terörle mücadele etmek zorlaşıyor. PKK'ya baktığımızda, 1984 yılında ASALA örgütünün bitirilmesinden sonra kurulduğunu görüyoruz. Şimdi ben düşünüyorum, gencecik insanları kandırıp dağa götürüyorlar, eğitiyorlar ve ellerine askerimizi öldürmek için silahı veriyorlar. Eğer bu örgütlerin arkasında devletler olmasa bu insanlar o zorlu imkanlarda nasıl yaşabilir, ne yer ne içerler? Bu konuda hükümet olarak meseleye sadece operasyon penceresinden bakmıyoruz. Bu meselenin çok çeşitli boyutları var. 5 Kasım'da sayın Başbakanımız ABD'ye gittiğinde bu konudaki tavrını çok net bir şekilde ortaya koydu. "Bu problem ya bitecek, ya bitecek; ya ordasınız, ya da bizim yanımızdasınız; bizim artık dayanacak yanımız kalmadı" dedi. O günden sonra da çok şey değişti. Eğer siz bu meseleyi masada bir çözüme kavuşturamazsanız olay Kıbrıs'taki yaşadıklarımıza döner. Yani, Irak konusunu bir Kıbrıs meselesine dönüştürmememiz gerekiyor. Askerimiz bu konuda çok tecrübeli ve Hükümet olarak her konuda askerimizi destekliyoruz. Doğu halkı bize güveniyor > Bu konu ile ilgili olarak Başbakanımız da "Tek devlet, tek millet, tek bayrak" şeklinde bir açılım yaptı. 22 Temmuz seçimlerinde Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde ciddi bir oy oranı yakaladınız. Bunu neye bağlıyorsunuz? Kuzu: Hükümet olarak geçtiğimiz dönemde bu bölgelerimizde önemli teşebbüslerde bulunduk. Ancak büyük yatırımcılar, özellikle güvenlik sorunu nedeni ile bu bölgelere yatırım yapmaktan kaçınıyorlar. Bu konuda GAP çok önemli bir proje. Bunun dışında bizim KÖYDES ve BELDES projelerimiz var. AK Parti olarak bu bölgelerimizde yüzde 55'lik bir oya sahibiz. Muhalefet partilerinin ise bu bölgelerde esameleri okunmuyor. AK Parti, DTP'nin de 2 katı oranında bir oya sahip. İşte PKK'yı bitirecek olan da AK Parti'nin bu gidişidir. Zaten şu anda yaşanan panik de bu sebepten kaynaklanıyor. ÖTP hazır bekliyor > Özellikle son günlerde DTP'nin kapatılması konusu gündemde ve bu konuda birçok farklı görüş var. Bir hukukçu olarak düşünceleriniz nelerdir? Kuzu: Hukukçu olarak, bir siyasi partinin kapatılmasını savunmam mümkün değil. Bugüne kadar Türkiye'de 56 parti kapatılmış. Ancak bu hiçbir zaman bir çözüm olmamış. Dünyada parti kapatma yok denecek kadar az. Ayrıca DTP'yi kapatınca ÖTP hazır bekliyor. Yani, yeni parti hazır. Ancak elde kanun, bunda da parti kapatma cezası varsa ve bu kapatmanın gerekli şartları da yerine gelmişse gereken yapılacak. Zaten DTP 1.5 yıldan beri "Ey Türkiye Cumhuriyeti Başsavcısı, gel benim kapatılmamı iste!" diyor. Çünkü DTP bir erime sürecine girdi ve dirilmenin yollarını arıyor. 1997-2001 arasındaki sıkıntılar beni etkiledi > Hukuk Fakültesi Anayasa Kürsüsü Başkanı iken, almış olduğunuz ani bir kararla neden AK Parti'nin kurucu üyesi olarak siyasete girdiniz? Kuzu: Aslında mesleğim siyaset bilimi. Çünkü Anayasa Hukuku'nun bir başka boyutu da siyaset bilimi ile ilgilidir. Yani hiçbir zaman siyaset dışında değildim. Ancak senin de yakından bildiğin gibi bunu hiçbir zaman öğrencilerime yansıtmadım. Hatta 2001 yılında AK Parti'ye kurucu üye olarak girmemin ardından 1 yıl daha üniversitedeki kürsü başkanlığı görevimi sürdürdüm. Ancak yine o dönemde de öğrencilerimle siyaset konuşmadım. 1997-2001 arası gerçekten de ülkemizin en sıkıntılı dönemiydi. O dönemde Anadolu'ya çeşitli vesilelerle konferanslara gidiyordum. Bu toplantılar sırasında binlerce insan sürekli olarak 'Hocam memleketin hali ne olacak, Tayyip Bey parti kurmuyor mu, ekibiniz hazır değil mi, ne zaman siyasete gireceksiniz?' gibi sorular yöneltiyordu. Tabii bu tablo bizleri de derinden etkiledi ve ister istemez bir sorumluluk hissine kapılmamızı sağladı. Evet, akademik hayatta da güzel hizmetlerde bulunuyorduk ancak artık elimizi taşın altına koymamız gerekiyordu. Genel durumu Tayyip Bey'le de paylaştık ve kendisinin talebi ile partinin kuruluşunda yer aldık. Türkiye'ye 250 tane daha üniversite lazım > Bugün Meclis penceresinden üniversitelerimize baktığınız zaman neler görüyorsunuz? Kuzu: Maalesef üniversiteler ülkemizde her zaman problemli oldu. Üniversitelerin bilim üreten, özerk yerler olması lazım. Ancak üniversitelerimizin siyasetin içerisine fazla girmeye başladıklarını görüyoruz. Özellikle devlet kurumları ile çatışmaya girmeleri bilimsel özelliklerini zedeliyor. Ayrıca ülkemizde üniversiteleşme oranı oldukça düşük. Bu konuda yeni üniversitelerin kurulmasına da üniversite yönetimleri tarafından soğuk bir bakış söz konusu. Mesela, bugün Japonya'da 2500 üniversite var. 3500 üniversite de Amerika'da var. Ortalama 400 ile 500 üniversite Avrupa'da var. Buradan hareketle Türkiye'ye 250 üniversite hemen lazım. Binlerce öğrencimiz bu nedenle üniversitelere kaydolamıyorlar. Yeni anayasada bu konuda düzenlemeler olmakla birlikte burada asıl olan zihniyet devrimidir. Kadınların siyasette yer almasını istiyoruz > Ülkemizdeki kadınların genellikle siyasetten uzak durduklarını görüyoruz. Bir bilim adamı olarak bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Kuzu: Türkiye ile diğer dünya devletleri arasında bu konu ile ilgili olarak büyük bir fark var. Şu anda bizdeki bayan milletvekili sayısı 50. 3200 belediye başkanı arasında ise sadece 18. Bunlardan sadece bir tanesi bir ilin belediye başkanı. Diğerleri ise ilçe ve belde belediye başkanları. Bu, oldukça düşük bir rakam. Parti olarak kadın hakları konusunda çok ciddi çalışmalara imza attık, ancak siyasette kadınları yine de fazla göremiyoruz. Bayanlar bizden siyasete girdiklerinde erkeklere göre daha fazla destekte bulunulmasını istiyorlar. Bu konuda parti olarak çok hassasız ve kadınların siyasette daha fazla yer almaları için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Dokunulmazlık 'suç işlemek' demek değil > Bu noktadan hareketle dokunulmazlıkların kaldırılmasına nasıl bakıyorsunuz? Kuzu: Dokunulmazlıklar konusu ülkemizde uzun yıllardır tartışılan bir konu. Bu konu, DTP ile ilgili yeniden gündeme geldi. Ancak bu konuda Sayın Başbakanımız onlara şunu söylüyor: "PKK'yı bir terör örgütü olarak kabul etmediğiniz sürece sizinle görüşmem." Yani bizim bu konudaki duruşumuz gayet net. Dokunulmazlıklar ile ilgili başkanlığını yaptığım komisyonda 76 dosya var. Bu dosyaların içerisinde muhtelif partilerle ilgili davalar var. Aslında dokunulmazlık konusu vatandaşa doğru bir şekilde anlatılmıyor. Vatandaş zannediyor ki, milletvekillerinin suç işleme hakkı var. Halbuki, böyle bir hakkımız yok, olamaz da. Dokunulmazlık ile getirilen, bir vekilin Meclis çatısı altında olduğu sürece yargılanmasının durması ve vekillik bittikten sonra bu yargılamanın devam etmesidir. Bugüne kadar Meclis'e 3000 dosya gelmiş ve bunların arasında sadece 27 milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırılmış. Yani dokunulmazlıkların kaldırılmaması bizim dönemimize ait bir durum değil. Hakim ve savcılık için mülakat normal > Son günlerde yeni bir tartışma konusu da avukatların hakim olabilmesine imkan tanıyan kanun çalışması. Buna karşı olan tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Kuzu: Burada muhalefetin iki itirazı söz konusu. Birincisi, hakimlerin ve savcıların alınmasında mülakat sistemi. Halbuki bu sistem uzun yıllardan beri var. Adaylar önce ÖSYM'nin yaptığı yazılı sınava giriyorlar, ardından da mülakata. Ancak buradaki mesele bu sistemi adil bir şekilde yapabilmek. Şimdi diyorlar ki, direk yazılı olsun ve başarılı olanlar alınsın. Ancak hakimlik ve savcılık çok önemli makamlar. Eğer siz bir kişiyi sadece yazılı sınavı geçti diye hakim yaparsanız çok ciddi problemler ortaya çıkar. Bir bilim adamı ve hukukçu olarak objektif olması kaydı ile bu mülakattan yanayım. Bir de Adalet Bakanlığı'nı bu işin dışında tutmak gibi bir gayret söz konusu ki, böyle bir şeyin olması imkansız. Bugün Avrupa'da hakim ve savcıların ataması hep bu şekilde olmaktadır. Bizim şu anda çok ciddi bir hakim açığımız var. Bu açığın da kapatılması gerekiyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.