İnsanın önce itikadını, îmanını düzeltmesi lâzımdır. Bundan sonra, sâlih, yarar işleri yapmak lâzımdır. İbâdetlerin hepsini kendinde toplayan ve insanı Allahü teâlâya en çok yaklaştıran yarar şey, namazdır. Peygamberimiz "aleyhissalâtü vesselâm", "Namaz dînin direğidir. Namaz kılan kimse, dînini kuvvetlendirir. Namaz kılmayan, elbette dînini yıkar" buyurdu. Namazı doğru dürüst kılmakla şereflenen bir kimse, çirkin kötü şeyler yapmaktan korunmuş olur. Ankebût sûresinin kırkbeşinci âyetinde meâlen, "Doğru kılınan namaz, insanı fahşâdan ve münkerden (kötülüklerden) herhâlükârda uzaklaştırır" buyuruldu. İnsanı kötülüklerden uzaklaştırmayan bir namaz, doğru namaz değildir. Görünüşte namazdır. Bununla berâber, doğrusunu yapıncaya kadar, görünüşü yapmayı elden bırakmamalıdır. Büyüklerimiz, "Bir şeyin hepsi yapılamazsa, hepsini de elden kaçırmamalıdır" buyurdu. Sonsuz ihsan sâhibi olan Rabbimiz, görünüşü hakîkat olarak kabûl edebilir. (Böyle bozuk namaz kılacağına, hiç kılma dememelidir. Bu sözü din düşmanları çıkarmıştır. Böyle bozuk kılacağına doğru kıl demelidir. Bu inceliği iyi anlamalıdır.) Namaz ve diğer bütün ibadetler zorluklar içinde, sıkıntılar içinde yapılırsa ibâdetin kıymeti kat kat daha çok olur. Gençlerin ibâdet etmeleri de, bunun için daha kıymetlidir. Çünkü, nefislerinin kötü isteklerini kırmakta ve ibâdet etmek istememesine karşı gelmektedirler. Eshâb-ı Kehf, bir hicret yaparak din düşmanları arasından çıktıkları için şerefli oldular. Peygamberimiz bir hadîs-i şerîfde, "Fitnenin, fesâdın çoğaldığı zamanda ibâdet etmek, hicret ederek benim yanıma gelmek gibidir" buyurdu. Görülüyor ki, din düşmanlarının güçlük çıkarması, ibâdetlerin şerefini artırmakta, sevâbı katkat çoğalmaktadır. Zarar yapmak istemeleri, Müslümanlar için faydalı olmaktadır. Allah adamları ile görüşmekten sıkılmamalıdır. Dünyaya düşkün olanlardan uzak durmalıdır. Onlarla düşüp kalkmanın, insanı felâkete götüreceği bilinmelidir. Onlarla beraber olmanın ahlâkı bozacağını düşünmelidir. Kötü arkadaşlardan kaçmalıdır. İnsanın dînine, îmanına saldıran tatlı dilli, güler yüzlü korkunç düşmanlara aldanmamak için, çok uyanık omalıdır. Sahîh olan hadîs-i şerîfte "alâ masdari-hessalâtü vesselâm", "Mal ve mevki sâhiblerine, malı için, makâmı için alçalan kimsenin dîninin üçte ikisi gider" buyuruldu.