İmam-ı Gazali'yi görmemelerinin sebebi!

A -
A +

Geçen hafta, büyük İslam âlimi İmam-ı Gazali hazretlerinin ölüm yıl dönümüydü. Dokuz asır önce (1111 yılında) ahirete irtihal etmişti. Diğer meşhur zatlar ile ilgili, anma günleri, anma haftaları, konferanslar düzenlenmesine rağmen, her nedense, İslam âleminin yetiştirdiği bu ender şahsiyetten pek bahsedilmiyor; şatafatlı anmalar yapılmıyor, gazeteci tabiri ile görülmüyor. Acaba bunun sebebi veya sebepleri nelerdir? NİYETLERİ FARKLI Günümüzde bu organizasyonları yapanlar genelde, mezhepleri inkâr eden, nakli esas alan din inancını ve yaşayışını kabul etmeyen dinde reform yanlısı kimselerdir. (Her ne kadar bunlar reformculuklarını içlerinde saklayıp, reforma karşı olduklarını(!) söyleseler de!) Diğer bir grup da, dinle ilgisi olmayan; bu organizasyonları, gizli maksatlarına alet eden hümanistler, felsefeciler, siyonistler veya dünyalık elde etmek, şan şöhret sahibi olmak için tanzim eden kimselerdir. Bu, ikinci grubun böyle bir organizasyon yapması beklenemez. Maksatları dolaylı yoldan İslamı yok etmek olan bu; felsefe ve akılcılık üzerine dayalı çalışma yürüten kimselerin felsefe ile mücadele eden, felsefenin dine sokulmasına mani olan İmam-ı Gazali gibi bir zat için anma günleri düzenlemeleri eşyanın tabiatına aykırıdır. Birinci grup ise doğrudan felsefe bataklığına saplanmış değildir. Fakat, nakli esas almada gevşek davranmaları, vahiy yerine akıl ve mantığı zaman zaman öne çekmeleri sebebiyle felsefecilere yakındırlar. Ehl-i sünneti, nakli esas almadıkları için kafalarının bir köşesinde felsefe yer bulur. Bunun için, İmam-ı Gazali gibi, vahyi her şeyin üstünde tutan, dine, felsefe ve insani düşüncelerin sokulmamasında ciddi mücadele eden bir zatı anmak, gündemde tutmak akıllarına gelmez. İmam-ı Gazali hazretleri döneminde İslam âlemi, felsefe tasallutuna maruz kalmıştı. Felsefecilerin sadece aklı esas alan düşünceleri İslam âleminde hızla yayılmaya başlamıştı. İmanın esasları, ibadetler akıl süzgecinden geçiriliyordu. Bu, küfre dayalı felsefe düşüncesi büyük tehdit oluşturmaya başlamıştı; neredeyse vahiy inancının yerini felsefi inançlar alacaktı. İşte böyle karanlık; iman ve küfrün karışık olduğu bir dönemde İmam-ı Gazali hazretleri ortaya çıkıp bunun mücadelesini verdi. Ehli sünnet inancını savundu. Yunanca'yı öğrenip, onların bozuk düşüncelerini kendi kitaplarından okuyarak, felsefenin ve felsefecilerin yanlışlarını, küfürlerini yüzlerine vurdu. İslam âlemine yayılmış kara bulutları bertaraf etti. İBNİ SİNA, FARABİ VE İBNİ RÜŞT Endülüs'te başlayıp, daha sonra bütün İslam ülkelerine yayılan, İbni Sina, Farabi ve İbni Rüşt'ün "küfür" olan ve din haline gelen felsefi düşüncelerini yok etti. İslam âlemini büyük bir tehlikeden kurtardı. Eğer bu mübarek zat, bütün gücüyle ortaya çıkıp bunun mücadelesini vermeseydi, Ehl-i sünneti anlatmasaydı, on asır önce dinin yerini felsefe almış olacaktı. Bunun için İmam-ı Gazali hazretleri bir mihenk taşıdır, insanların fikri yapısını gösteren çok önemli bir ölçüdür. Eğer bir kimse, bu büyük zatı tenkit ediyorsa, üstünlüğünü kabul etmiyorsa, mezhepsiz olduğu, dinin naklî olduğunu kabul etmediği; dine, felsefeyi, aklı, mantığı ortak etmek istediği fikri çıkar. Nakle dayalı olmayan yani vahiy kaynaklı olmayan, kişinin kendi düşünceleri din olmaz, şahsi fikir olur. Bazıları da, felsefecilerin etkisi altında kalarak İmam-ı Gazali hazretlerini felsefeci zannediyor. Bunun sebebi, felsefe ile tefekkür arasındaki mühim farkı bilmemektir. Felsefeciler aklı rehber edinmişlerdir. Mütefekkirler, İslam âlimleri ise aklı kullanmakla berâber, akla da rehber olarak peygamberleri ve onların bildirdiği îmânı almışlardır. Göz için ışık ne ise, akıl için îman odur. Işık olmayınca göz göremediği gibi îman olmayınca akıl da doğru yolda yürüyemez...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.