Dedem anlatmıştı ki: Çoktur "diri"nin işi!

A -
A +

Dedemin akşam yemeğindeki misafirleri, demlikteki çay da tükenince "gitme vaktidir" deyip izin istediler. Hep beraber kalktık ve onları uğurlamak için dışarı çıktık... Sokağa açılan bahçe kapısından dışarı çıkmak üzere olanlardan biri yanındakilere; - Çok büyük adammış!.. Dedi, dedemi kastederek. Ben, büyük bir lezzet aldım bu laftan. Ama dedem de söyleneni duyacak kadar yakındaydı ve hiç beklemeden; - Sen bendeki büyüklüğü; "O"nun eşiğinden geçmeden önce görecektin, dedi... Kapılardan sığmıyor, içeri, yani onun yanına sokulamıyordum bir türlü!.. Ama, onu gördüğüm gün, eşiğin altındaki delikten dışarı çıkabilirim sandım!.. § Şimdi, şunu bilin ki dostlarım; Bana "büyük" demek, bana hakaret etmektir!.. Gerçekten... Çünkü, böyle bir söz söylediğinizde; gördüğünüz büyük ile benim gördüğüm büyüğü kıyaslatmış oluyorsunuz bana... Bu yanılgınız da bana acı veriyor... Yani şu kapının dışındaki toprak sokağa "şehir" derseniz, ona "İstanbul" derseniz, onunla alay etmiş olursunuz... Bilmemiz gereken; bu toprak yolun bizi ana caddeye... Ana caddenin ise büyük şehre götüreceğidir!.. ..... Ha, derseniz ki; "Ben büyük şehirim" diyen patikalar var. Onları duysanız bile dinlemeyin... Çünkü; "ben'den ben"e her gidiş, ilk uçurumda biter... Ve hatta, onlar yol bile değildir!.. ..... Anlaşıldı mı cânlar?.. Bulmayan bilmez (!) Bahçe kapısını kapatır kapatmaz sordum: - O kim, dede?.. - ..... - Dedee, kim o?.. - ..... - Dede, söyler misin; "O" diye bahsettiğin kim?.. - Biraz büyü bilirsin!.. § Dedeme ilk defa o zaman kızdığımı hatırlıyorum... "- Ben büyüğüm", diye diklendim!.. ..... İşte o zaman durdu dedem... Döndü... Ve tam "aklımın ortasına" bakarak, dedi ki: - Büyük isen bulursun!.. § Şu laf beni ilk zamanlarımdan beri nasıl da tahrik ediyor... Zannediyorum ki dedem, yanmasını istediği kömüre üflüyordu! Ve zannediyorum ki ucumdaki koru görüyordu!.. Çenesini kaldırdı hafiften, gözünün ucuyla süzdü beni... Ve sanki meydan okurcasına; - E, ne duruyorsun, dedi... Bul o zaman!.. Çünkü "O" söylenmez; bulunur... Bulununca bilinir!.. § Bir balık gibi hissettim kendimi!.. Sarkıtılan cazip yemden tam bir parça koparacağı sırada, önündeki olta aniden yukarı çekilmiş bir balık gibi... İşte şimdi gene sinirlendim dedeme, ama belli de etmemeye çalışarak; - Aman dede, boş ver, dedim. Zaten o kadar da merak etmemiştim... Ama akıllı biri olmalı... § Biraz sonra baktım ki; dedem, bahçedeki suyla, yatsı namazını kılmak için abdest alıyor. Hem içimdeki parlama geçmiş, hem de onu kırgın bırakmaktan endişe etmiştim. Yanına yaklaşıp sordum: - Üşümüyor musun, dede? - Üşüyorum!.. - Peki niye bu soğuk suyla abdest alıyorsun? - Çünkü bu suyun soğukluğu "diriltiyor" beni. Bana; "Dirisin henüz, diyor... Öyleyse yapılacak çok işin var!.." § Hiç sesimi çıkartmıyorum... Devam ediyor dedem: - Ama bak, şimdi aklıma ne geldi... Bir gün demişti ki O; "Hiçbir konuda tembel olmayınız!.. Düşünmekte de tembel olmayınız, aramakta da, bulmakta da... Çünkü düşünmeyen aramaz, aramayan bulamaz!.." § Sonra da göz göze durduk yine. Dedem dedi ki: Bulmayan bilmez... Bulmayan bilmez oğluum, bulmayan bilmez! güzel sözler ¥ "Allahü teâlâya ve ahiret gününe îman eden, komşusuna eziyet etmesin!" Hadîs-i şerîf ¥ "İğne ile dağı devirmek, kalpden kibri söküp atmaktan daha kolaydır." Ebû Hâşim Sofî (Rahmetullahi aleyh) ¥ "Herkesin kalbinde, cömertlere karşı muhabbet, cimrilere karşı nefret vardır." Yahya bin Muâz-ı Râzî (Rahmetullahi aleyh)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.