Geri zekâlılığın belirtisi nedir, diye bir soruyla karşılaşırsam şöyle demeye karar verdim: Bir insan, bıçaklanmış olsa; önce şaşkınlık, acı, çaresizlik, korku, panik gibi duygular hisseder de sonra ne yapar? Bu insan, kendine saplı bıçakla en yakın arkadaşına koşsa... Sonra ablasına, dayısına, sonra manava, berbere: Komşu, görüyor musun karnımdaki bıçağı? Ölçer misin lütfen dışarıda kaç santim kalmış... Evet arkadaşım, aynen böyle batırdı, nasıl da akıyor kanım! Ablacığım, gör kardeşinin halini; işte, keskin çeliğin ta içimde bir yerleri parçaladığını hissediyorum!.. * En yakın hastanede bıçağı çıkarttırmak yerine, bu acıklı halini başkalarına göstermeye koşan kişinin yaptığından daha da saçma olan iş nedir peki? Cevap; o yaralı insanı dinlemek hatta yeni ve boş sorularla zamanını kaybettirmek: Öyle mii, vah vaah! Yazık ama sana. Çok acıyor mu?.. Dur bi dokunayım, içinde kırt edecek mi?.. Çok üzüldüm sana, ama bu halini filan komşu da görsün... * Şimdi bu yaralı kişi yıllarca dolaşıp eşe dosta; kendini bıçaklayanı, içinin acısını, yüreğinin öfkesini anlatsa... Ve onu dinleyenler de bakıp bakıp gözyaşı dökse, yarasına bir faydası olur mu? Hayır! Bu yaralıyı gören herkesin bir an evvel onu en yakın hastaneye götürmesi, bıçağı çıkarttırması, akan kanın durdurulup kesiklerin hemen diktirilmesi... Ve bu yaranın ancak ilaçlanıp sarılırsa çabucak iyileşeceğini, tavsiye etmek gelmez mi? * Peki, on sene önce kazıklandıktan, beş yıl önce kalbi kırıldıktan, hakarete filan uğradıktan sonra, başlarına gelen bu şeyleri yııllaaar boyunca birilerine anlatarak sürekli acı tazeleyen kimselerin ne farkı var; karnında bıçakla konu komşu dolaşan acayiplerden?.. İnsanız... Kırılabilir, yaralanabiliriz. O zaman, en kısa zamanda en yakın uzmana gitmemiz, yaramızın iyileşmesini beklememiz lazım. Ve sonra da, olanları çabuk unutabilmek için sessizce dua etmemiz...