14 yıldır Erman Toroğlu iyiydi, güzeldi. Bir anda "kötü adam" ilân edildi.
Neden? Ne değişti?
Bu kulüp başkanlarının başları sıkıştığında, camialarına sahip çıkılmamakla suçlandıklarında ilk yardım istedikleri merci MARATON oluyordu.
Televizyonda esas olan daha fazla seyredilmektir. Bu bir ticarettir. Kim daha fazla seyrediliyorsa, patronlar onu tercih eder ve edecektir. Bu ülkede düzen maalesef böyle. Sivri, köşeli, incitici yorumlar ilgi görüyor. Saygı çerçevesindeki yorumlar ve yazarlar ilgi görmüyor.
Bu ülkede reyting rekorları kıran dizide "yakışıklı bir oyuncu" amcasının hanımı ile aynı evde ilişki yaşıyor.
Yetmiyor. Amcasının kızıyla yine aynı evde ilişki yaşıyor.
Anane, gelenek, görenek, ahlak her şeye aykırı bu senaryo 2 yıldır tıkanmasına rağmen reyting rekorları kırıyor.
Kim seyrediyor?
Herkes seyrediyor. Ekranlarda siyasetçiler, televizyoncular, entellektüel yazarlar bile bu konuyu bu kadar yakından seyrediyorlar ki zaman zaman eleştirebiliyorlar.
Bu ülkede karıncayı incitmeyen insanların iş ve özel hayatlarını Kurtlar Vadisi dizisinin yayın saatine göre programladıklarını biliyoruz.
Erman Toroğlu eski bir futbolcu, eski bir hakem, üniversite mezunu, iş adamı, çok gezen, seyahat eden ve bu yüzden de nabzı iyi tutan bir şahsiyet.
İnsanların hangi yorumlara ilgi göstereceğini çok iyi biliyor. Ve bunu da başarıyla yapıyor.
NTV'deki 90 Dakika'dan rahatsız olan güç, MARATON'dan da rahatsız olmuştur.
İşin esası budur.
Birileri birkaç haftadır sivil diktatör, siyasi vesayet deyip duruyor.
Esas diktatörlük futbolda var. Her geçen gün biraz daha derinleşiyor, üstelik güç ve enerji topluyor.
321 milyon dolar, MARATON'u kaldırmakla toplanamaz.
Siz Digitürk abone sayısını artırmanın yollarını arayın.
Bu ülke insanı ne kadar kızarsa kızsın, Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar'ı seyretmeyi seviyor.
Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar'ın yorumlarındaki en önemli ayrıntı bence şu:
Her ikisi de yorum yaparken ince hesap yapmıyor; "Şu kulübe şirin gözükeyim. Bu kulübü incitmeyeyim. Bu başkanı karşıma almayayım" demiyorlar.
Yorum yaparken akıllarından gelecekte menajerlik, antrenörlük, MHK başkanlığı, federasyon başkanlığı geçmiyor. Mavi boncuk dağıtmıyorlar. Hesap yapmıyorlar. Bu yüzden özgür davranıyorlar.
Ekranlar suya sabuna dokunmayan yüzlerce yorumcu ile dolu. Hepsinin bir beklentisi var.
Allah Digitürk'ün ve Şansal Büyüka'nın yardımcısı olsun.
Çarşamba'yı bekleyin!
Dün Erman Toroğlu'nu aradım. Kendisi sorularım karşısında ısrarla çarşamba günü bütün detayları gazetesinde yazacağını söyledi. Toroğlu ile Lig TV'nin yollarının ayrılmasındaki gerçek sebepleri önümüzdeki çarşamba yazısında anlatacağını belirti.
Bari sen yapma Kerem Öncel!
TRT'nin tecrübeli spikeri Kerem Öncel'in Süper Lig takımlarını ve oyuncularını çok dikkatli takip ettiğine her hafta şahit oluyoruz.
Çok kısa, önemli ve öz bilgiler veriyor.
Geçtiğimiz cumartesi akşamı Belediye-Beşiktaş Ziraat Kupası maçını anlatıyor. Maçın hakemi Kuddusi Müftüoğlu Beşiktaşlı genç Necip'e bir sarı kart gösterdi. Sevgili Kerem Öncel, defalarca kartın çok erken olduğunu ve genç oyuncuya gösterilmesinin çok doğru olmadığını söyleyip durdu.
Soru 1: Kurallarda sarı kartın gösterilmesi için dakika şartı var mıdır? İlk 20 dakika kart gösterilmez gibi...
Soru 2: Kurallarda sarı kart göstermek için oyuncunun yaşı ile ilgili bir sınırlama var mıdır? 20 yaşın altındaki oyunculara kart konusunda UEFA'nın, MHK'nın bilmediğimiz bir tavsiye kararı var mıdır?
Bu maçı milyonlar TRT'den izliyor. Kerem Öncel gibi birisi böyle bir yorum yaparsa, seyirciye, futbolcuya bundan daha büyük bir "yanlış eğitim" olmaz herhalde!
Bir adım ötesi de şu olur:
Kartların, penaltıların, ofsaytların stada ve renklere göre değerlendirilmesi başlar.
TAYİNLERİN ANALİZİÖzel muamele
MHK'nın 18.hafta tayinlerine baktığımız zaman bazı hakemlerin ayrıcalıklı olduğunu görüyoruz.
Tolga Özkalfa kötü bir Beşiktaş-Bursa maçı yönetimi ile ilk yarıyı noktalamıştı. Önce kupada Ordu-A.Gücü, ardından da 18.haftada Trabzon-Sivas maçına verilmesi hakemleri de beni de rahatsız etmiştir.
Tolga'ya da yazık ediyorsunuz.
Uzağa gitmeyelim, İzmir'deki Tolga'ya 30 dakika mesafedeki Manisa hakemi Koray Gençerler size şu soruyu sormaz mı:
"Ben 10.haftadaki (24 Ekim 2009) Bursa-Belediye maçından sonra henüz Süper Lig'in yüzünü görmedim."
Süleyman Abay şu soruyu sormaz mı:
"Hiçbir hatam olmadığı halde 11.haftadaki (1 Kasım 2009) G.Antep-D.Bakır maçından beri beni unuttunuz!"
İlker Meral, Kamil Abitoğlu haftalarca beklemedi mi?
Diğer tayinlerin ayrıntılarını da bu akşamki programa saklıyorum.
Muhittin Boşat 'Başlama Vuruşu'nda
Bu akşam TGRT Haber TV'de Başlama Vuruşu'nda konuğumuz Muhittin Boşat. Bu hafta program ortağım Ümit Aktan olmayacak, Antalya'da Döner Kongresi'nde. Sayın Boşat'la F.Bahçe-Denizli maçının hakemi Bünyamin Gezer'in performansıyla programa başlayacağız. Ayrıca kavga eden iki hakemden biri, orta hakem Erhan Gülmüş ile yaptığım röportaj da var. İyi bir program olacağını ümit ediyoruz. Bekleriz.
Kadir Tozlu eğitimci değil sanki hukukçu Süper Lig Gözlemcisi Kadir Tozlu, dün Mersin'de bir basın açıklaması yaptı. Sayın Kadir Tozlu'nun oğlu hukuk eğitimi aldı. Sanıyorum şu günlerde de asker.
Hakem camiası içindeki tartışmalar, açılan davalar, duruşmalar Sayın Kadir Tozlu'yu oğlundan önce bir avukat kadar bilgi ve birikim sahibi yapmış.
Bakın dünkü açıklamasında neler diyor?
"Mersin hakemliği son 25 yılda ikisi FIFA hakemi olmak üzere beş tane Süper Lig hakemini çıkarmış ve kendi dernek binasını kendi imkanları ile alan Türkiye de örnek illerden biri olmuştur. Bu süreçte emeği geçen herkese de teşekkür etmek insani bir görev olduğu kadar vefalı olmanın da gelecek nesillere örnek olması açısından önemli bir davranış şekli olduğunu takdir edersiniz.
Bu süreçten sonra Mersin Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği yöneticileri ile ilgili çok ciddi iddialar da bulunulmuş ve bu konu yargıya taşınmıştır. Bu gelişmelerden önce, beraber müsabakalara gittiğimiz arkadaşlar maddi ve manevi açıdan mutlu oldukları için şahsımla ilgili hep olumlu düşüncelere sahipken, bu konunun yargıya taşınmasından sonra davadan vazgeçmem için hatırı sayılır insanları devreye koymalarına rağmen durumun ciddiyetine binaen bu davadan vazgeçmemem kişisel değil kurumumuzu korumak açısından çök önemliydi. Tavrımı çok net ortaya koyduktan sonra çeşitli internet sitelerinde kişilik haklarımı rencide edici yazılar yazdırarak beni sindirmek istediler. Rumuz isimlerle yazılan bu yazılar hâlâ devam etmektedir. Bu konuda da yargıya başvuru yapıp yasal yönden haklarımı aradığımı belirtmek isterim.
Derneğin dava süreci sona ermiş ve bu konuda Mersin 1. Asliye Ceza Mahkemesi nihai kararını vermiştir.
Kararda Mersin Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği yöneticileri derneğin parasını usülsüz harcayarak zarara uğratmaktan ceza almışlardır.
Alınan bu cezanın paraya çevrilmesi veya hükmün açıklanmasının geriye bırakılması bu kişilerin suçsuz olduğunu göstermez.
Netice itibariyle hukuk bu kişileri suçlu bulmuştur. Üzülerek belirtmek isterim ki, Mersin spor kamuoyunda aktif görevde bulunan birkaç kişi derneğin parasını usülsüz harcadığı mahkeme kararıyla ispat edilen bu kişileri dışlamak yerine onlarla beraber haraket etmektedirler. Bu asla kabul edilemez bir anlayıştır. Derneğin parasını usülsüz harcamak suçu hukuksal bir terimdir. Halk dilinde bunun karşılığının ne olduğu hepinizin malumudur.
Siz değerli basın mensuplarına verdiğim mahkeme kararını inceleyip Mersin kamuoyunu bilgilendirmenizi şahsım adına değil 25 yıl hizmet ettiğim camiaya olan borcumu ödemek adına arz ve talep ediyorum."