Osmanlıca'yı öğrenmek

A -
A +

Geçmiş yüzyılı kendi kültür dünyamızdan kopuk, kendi ruh yapımızdan ayrı dünyalarda geçirdik. Biz şanslıydık, o yılların devrimcilik rüzgarına kapılmamış, Marksist fırtınalara yakalanmamış ve öz kültür değerlerimiz içinde kalmış bir çerçevede yetiştik. Ben kendi payıma, Necip Fazıl Kısakürek, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mümtaz Turhan, Nurettin Topçu ve Mehmet Kaplan düşünce ve san'at ustalarımızın yanlarında olmayı, derslerinde ve hizmetlerinde bulunmayı Yüce Allah'ın bana bahşetiği büyük bir nimet olarak kabul ediyorum. Bizler Nazım Hikmet'in salkım söğüt şiirini de zevkle okur, güzel türkçesini takdir ederdik.. Onun da büyük san'atkar olduğunu bilir, ancak savunduğu Marksist düşünceleri, Moskova eksenli söylemlerini benliğimize, kimliğimize yabancı ve aykırı bulurduk.. Kendi kültür dünyamızı tanımak için Osmanlıca'nın şart olduğunu, biliyorduk.. Bin yıllık kültür hazinemize ulaşmanın başka yolu yoktu. Eski Türkçe yazıya ve Osmanlıca'ya genç yaşta aşina olmamız, bize bin yıllık kültür yuvamızın kapısını açıyordu. "Melali anlamayan nesle aşina değiliz" diyordu Haşim... Neydi bu melal? Bu melal Fuzuli idi, Baki idi, Şeyh Galip idi, Nedim idi ve nihayet o zamanlar hayatta olan Yahya Kemal idi. Şimdi bunları anlamayan nesle nasıl aşina olabilirdik.. Osmanlıca'nın orta öğretimde ders olarak okutulmasını boşuna istemiyorduk.. Vaktiyle bu sütunlarda Mümtaz Soysal'dan, Atlan Öymen'den rica etmiştim.. "Gelin okullarda Osmanlıca öğretilmesini hep beraber savunalım" demiştim.. Onlardan cevap alamadım. Şimdide rica ediyorum.. sütunlarımızda bu konuyu savunalım ve gelecek kuşakların aynı dramı yaşamalarına seyirci kalmayalım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.