Gebelikler bazen spontan yani kendiliğinden düşük ile sonuçlanır. Genellikle ilk 3 ayda olan düşüklerin büyük bir kısmı ise fark edilemez. Hamilelik durumunun kaybı potansiyel bir travmadır ve birçok kadında bebeğin kaybının ardından ilk 4 ay içinde travma sonrası stres bozukluğu ortaya çıkabilir ve aylarca sürebilir. Anne bu kaybını günlük hayatını etkileyecek şekilde yaşamakta ve bebekle ilgili her şey ona kaybını ve bunun acısını hatırlatmaktadır. Bu bozukluğun geliştiği kadınlarda daha sonra depresyon gelişme riski yüksektir. Genç yaşta görülen gebeliklerde bebek kaybı yaşayan anne adaylarında belirgin duygusal, fiziksel, sosyal yas tepkileri görülür ve bu hanımlar depresif bozukluk geliştirme açısından risk altındadırlar. Genç yaşta bu acıyı yaşayan kadınlar ilk yılın sonunda ruhsal açıdan en iyi durumda olan grubu oluştururlar. Düşük yapan kadınlar düşüğü takip eden birinci ayda bir miktar depresif olabilirler. Bu hal 15 günü aşarsa belirtiler hafif olsa bile profesyonel bir yardım alınmalıdır, çünkü belirtiler şiddetlenip kronik bir hal alır. Düşükten sonra depresyon geçiren kadınların bu olaydan kendilerini sorumlu tuttukları, sosyal desteklerinin olmadığı, duygusal güçlerinin az olduğu ve kaybı izleyen ilk yılda tekrar hamileliğin olmadığı anlaşılmıştır. Kadının aile içindeki konumu, aile içi çatışmalar da depresyon geçirme ihtimalini artırır. Depresyon tıbbi bir hastalıktır. Ve bu vakaların çoğu başarılı bir şekilde tedavi edilmektedir. Düşükten sonra kadına gösterilen ilgi, alaka ve şefkat duygusal alanda yaşanan sıkıntı ve depresyon belirtilerini azaltır. Düşüğün nedeni belirlenebilirse ki bu çoğu zaman olmamaktadır, annenin kendini suçlaması azalır. Anne adayının özgüveni ve sorumluluk duygusunun yüksek olduğu durumlarda anksiyete ve depresyon görülme sıklığı azalır. Şiddetli depresyon bulguları olan kişilerin mutlaka bir psikiyatri uzmanınca değerlendirilmesi ve tedavi edilmesi gerekmektedir.