KALEM İLE KÂĞIT

A -
A +

Kalem, yazandır...

Mefkureyi ete kemiğe büründürendir,
Mecnun’a Leyla, Ferhat’a Şirin'dir.
Âlimin ilmini yaydığı muhterem nesne,
Hâkimin nihai kararı, komutanın kılıcıdır kalem.
Bilgiyi, tarihi, nesilden nesile aktarandır o.
Dahası “kader”i yazandır, Levh-i Mahfuz misal.
Muhteremdir kalem, İlahi Kelam’ı yazdığı için.
Onun içindir ki, mübarek Kur’an-ı kerimde ondan dört yerde bahsedilir.
Onun adına sure indirilmiştir.
Kalem Suresi.
***
Kalem, yüzyıllardır kullanılagelen bir nesnedir.
Ancak esas değerini Osmanlı döneminde bulabilmiştir.
Zira kaleme atfedilen değer, onun mürüvveti, eseri olan “yazı”dan dolayıdır.
Esas olan yazıdır. Kalem araçtır.
Yazı, her ne kadar Uzak Doğu kültüründe de önemsenmiş ise de Osmanlı döneminden itibaren güzel sanatların önemli dallarından biri olan “Hat Sanatı” ile hak ettiği yeri bulabilmiştir.
Hani denir ya,
Kur’an-ı kerim; Mekke’de nazil oldu, İstanbul’da yazıldı, Kahire’de okundu.
Hattatların, hayatları boyunca kamış kalemden çıkan yongaları, talaşları biriktirip cenaze sularını o yongalarla ısıtma vasiyetleri bu yüzdendir.
Hürmet, kalemin maddi kısmına değil, ondan mülhem, ondan çıkan yazıyadır esas itibariyle.
Her neyse...
***
Muhterem olan sadece kalem mi?
Bir de muhtereme olan vardır; Kâğıt.
Yukarıda bahsedilen âşıklar buluşamadılar...
Bu âşıklar aşklarını birbirlerine fısıldayamadılar...
Ve tabii meyveleri de olmadı.
Ancak kalem, hep kâğıtla buluştu.
Ve kalemin aşkı, denilebilir ki Leyla ile Mecnun’un aşkından daha kavidir. Hani Fuzuli’nin dediği gibi;
Ben’de Mecnun’dan füzun âşıklık isti’dadı var,
Âşık-ı sadık benem Mecnun’un ancak adı var.
***
Kalem…
İşte hep böyle yürüdü sevgiliye. Yine sevgiliyi terennüm etmek için. O’nun rızası için bağlandı kâğıda,
O’nun kelamını yaymak için âleme. Buluşuncaya kadar çok zaman geçti sevgili ile. Hep aradı onu. Çünkü aşkın yegâne şartı, sevgiliyi aramaktır. Bulmak da bir aramaktır.
Kalem...
Hep sevgili ile buluştu ama, mürekkebinin damlası kâğıttan eksildiğinde, ucu bu temastan çekildiğinde yine o tarifi imkânsız acılarla kıvranır, bir sonraki buluşmanın coşkusuyla elemi zevke çeviriyordu.
Her buluşmada aşkları alevlendi. Meyve verdiler.
Meyveleri, yayıldı tüm cihana; doğudan batıya, kuzeyden güneye...
İşte şu satırlar da o aşkın, canın canana, candan aşkının meyvesi değil mi ya?..
Kalem,
Evvela kelamda gizli idi.
Ses yani kelam hafızada tutulamazdı. Yani önce sâdır vardı, yazı ile beraber satır oluştu.
Kanaatimce insanoğluna bahşedilen iki önemli nesne var.
Kalem ve sevgilisi kâğıt...
Mürüvvetleri yazı.
Kalemin secdesidir yazı...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.