DEMOKRASİ UĞRUNA...

A -
A +

Yazın tam ortası, sıcak bir temmuz günü… Cumanın huzuru ve bereketi ile ikindi sonrası Allah’ın bize sonradan bahşettiği Ayşe’yi gezdiriyorum. O mutlu... Benimse içimde bir sıkıntı... Eve geldik. Ayşe gelmek istemiyor, biraz mutsuz. Ama ben daha mutsuzum. Sıkılıyorum. Ayşe’nin annesine söyledim. “İnşirah” okumamı salık verdi. Okudum... Odama geçtim. Çalışmaya çalıştım, başaramadım. Balkona çıktım. İkinci köprüye giden yol, Ümraniye’den tıkanmıştı. “Cuma trafiği” dedim içimden. Fakat hiçbir şekilde ilerlemiyordu trafik... Tekrar odama geçtim. İnternette dolaşmaya başladım. Son dakika olarak haber geçiyordu. “Tıklanmak için numara yapıyorlardır” dedim. Fakat tıklamadan da geçemedim. “Her iki köprüde askerler trafiği tek yönlü durdurdu!..” diyordu. “Muhtemelen ihbar var, Anadolu yakasından teröristler Avrupa yakasına geçecekler...” diye düşündüm. İyi de neden asker?!.. Çok geçmeden eşim seslendi, altyazıyı okumamı istiyordu... Balkona tekrar çıktım. Tank geçiyordu. Ayşe’nin kızgınlığı çoktan geçmiş bebeğiyle oynuyordu.

Yavaş yavaş her şey netleşiyordu. Çocukluğumuzda gördüğümüz, lanetli 12 Eylül geldi aklıma. Kâbuslu bir rüyada gibiydim. İçim daha çok sıkılıyordu. Tanklı, toplu, tüfekli günlerin çook gerilerde kaldığını, adını bile anmak istemediğim hâlin ilkel toplumlara ait olduğunu düşünüyordum. Daha doğrusu 78 milyon gibi ben ve Bilge Hanım şok yaşıyorduk. Ta ki, Sn. Başbakan’ın o tane tane açıklamalarına kadar... Türkiye bir “devrim” yapmaya çalışan hainlerle karşı karşıya idi. Şakası yoktu bu işin. Eşime baktım, her şeyden habersiz masum Ayşe’ye baktım, “Olmaz, olamaz!” diyebildim. Başbakanımız, sokağa çıkmamızı istiyordu. Abdest alıp iki rekaat namaz kıldım. Hanım heyecanla bağırdı. “Koş, koş Cumhurbaşkanımız konuşuyor!..”  Büyük bir dirayetle, özgüvenle, emaneti koruma kollama gayesi ile, inançla ve azimle “Başkomutan benim!.. Gün sokağa sahip çıkma günü” diyordu. Büyük oğlum yoktu evde. Küçük oğlumu alarak çıktık. Asansörde nereye gideceğimizi düşünürken, çıktığımızda çoktan dolmuştu sokak. Vatandaş fevc fevc FSM Köprüsüne doğru yürüyordu. Artık iyice tıkanmış olan TEM’de kamyonların, otomobillerin, otobüslerin arasından yürüyorduk. Daha açıklama yapılalı 10 dakika olmamıştı ki  genç, yaşlı, çoluk, çocuk tekbir getirerek ilerliyordu... Milletimle bir kere daha gurur duydum.

Aynı saatlerde  Boğaziçi Köprüsü (birinci köprü)’ne doğru da Altunizade’den, Beylerbeyi’nden insanlar yürüyüşe geçmişti. Parti, mezheb, meşreb gözetmeksizin “Başkan”larına güvenen “Cumhur” yola dökülmüş, tekbir getirerek yürüyorlardı. İçlerinde hafif sakallı, biraz uçarı, haksızlığa ve darbelere asla tahammülü olmayan ellili yaşların başında bir adam ve 16-17 yaşlarında henüz hayatının baharında olan oğlu ile en önde hızlı adımlarla askerler tarafından kapatılan köprüyü açma gayesi ile yürüyordu. Bu esnada hayatında darbe nedir görmemiş ve yaşamamış oğluna 12 Eylül, 28 Şubat, 7 Nisan olaylarını anlatıyordu. Hayatının hiçbir döneminde haksızlığa boyun eğmemiş bu kirli sakallı adam can sıkıntısından olsa gerek yürürken sigarasının birini söndürüp diğerini yakıyordu. Neden sonra köprüye vardıklarında, bariyerleri tekmeleyerek darbecilerle hem tartışıyor hem de ilerliyordu. “Kimsiniz siz? Bu gücü nerden alıyorsunuz?” diye bağırıyor ve kendisine doğrultulmuş silahı elinin tersi ile iteliyordu. Ve fakat o anda olan oluyor. Alnından aldığı kurşunla yere yığılırken, gencecik ciğerparesi babasına sarılıyor. Hainler genç yavruyu da vuruyorlardı. “Yol arkadaşı” nın çağrısına kayıtsız şartsız, amasız fakatsız icabet eden bu mert adam ve onun oğlu “demokrasi şehidi” oluyorlardı... Zaten ona da böyle bir şehadet yakışırdı.

Güle güle Erol abi, Güle güle Abdullah, Şahsınızda bu milletin bekası ve selameti için canını seve seve feda eden tüm şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, Mensubu olmakla gurur duyduğum, sessizliği ve silahsızlığı ile bu musibeti püskürten aziz milletime ebediyete kadar bu topraklarda yaşamayı niyaz ederim.. Ve şehitler lisan-ı halleri ile bize şu iki ilahi kelamı haykırıyorlardı. “Kulnâ lâ tehaf inneke entel a’la.” (Korkma! Muhakkak ki sen üstünsün) “Lâ tahzen innallahe meânâ” (Üzülme, Allah bizimledir)

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.