İki cihan saadetine kavuşmak için...

A -
A +

 

İslâmın birinci şartı “Kelime-i şehâdet”tir. Yani Allahü teâlâya ve Peygamberine (aleyhisselâm) birlikte îmândır. Yani onları sevmek ve sözlerini beğenip kabul etmektir.
 
 
Dün bir nebze bahsettiğimiz "Câhiliye" ortamında, yedi kat yer, yedi kat gök, kısacası bütün âlem, büyük bir hasret ve ümîd içinde “Seyyidü'l-mürselîn”, “Hâtemü'l-enbiyâ”, “Mahbûb-i Rabbil-âlemîn” olan Peygamber Efendimizi beklemekte idi...
Hicretten 53 sene evvel, "Fil Vakası"ndan iki ay kadar sonra, Rebîul-evvel ayının da onikisinde (yani 11 Rebîul-evvel'i 12'ye bağlayan gece), Pazartesi gecesi sabaha karşı, Mekke'nin Hâşimoğulları Mahallesi’nde, Safâ Tepesi yakınında bir evde, Muhammed Mustafâ (aleyhisselâm) doğdu. O'nun teşrîfiyle âlem, yeniden hayât buldu; karanlıklar dağıldı; âlemler aydınlandı.
Bilindiği üzere, dînde inanılacak altı şeyden [Âmentü esâslarından] dördüncüsü, Allahü teâlânın “Peygamber”lerine inanmaktır. Peygamberlere îmân etmek, hepsinin sâdık, doğru sözlü olduğuna inanmak demektir. Peygamberler, insanları, Cenâb-ı Hakk’ın beğendiği yola kavuşturmak, onlara doğru yolu göstermek için gönderilmişlerdir.
Malum olduğu üzere, tarihte belli bir zaman dilimine, belli bir coğrâfî bölgeye ve belli bir kavme gönderilen Peygamberler vardır. Bunlardan bir kısmına “Ülü’l-azm Peygamberler” (6 adet); bir kısmına  “Resûller” (313 adet); diğer büyük kısmına ise “Nebîler” (124 binden ziyâde) denilmektedir.
Bu Peygamberlerden 4'üne 100 “Suhuf=Sahîfeler, formalar, kitapçıklar” diğer 4'üne de 4 büyük “Kitap” olmak üzere toplam 104 kitap verilmiştir. Bunlar içerisinde tahrîf edilmeden, hiç bozulmadan, bugüne kadar ulaşabilen yegâne Allah kelâmı olan kitap, bizim mukaddes kitâbımız "Kur’ân-ı kerîm"dir.
Allahü teâlânın Peygamberlerinin hepsi de, aynı îmân esâslarını teblîğ etmiş, “iyi ferd”, “iyi âile”, “iyi cemiyet” meydâna getirmeyi hedeflemişlerdir. Yani hepsinin de hedefi, “insân-ı kâmil” meydâna getirmek olmuştur.
Dün de birazcık bahsettiğimiz gibi, İslâmın birinci şartı “Kelime-i şehâdet”tir. Yani Allahü teâlâya ve Peygamberine (aleyhisselâm) birlikte îmândır. Yani onları sevmek ve sözlerini beğenip kabul etmektir.
İki cihan saadetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünya ve âhıretin Efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tâbi olmaya bağlıdır. Ona tâbi olmak için de, onun ortaya koyduğu tarzda, doğru bir şekilde îmân etmek ve onun getirdiği ahkâm-ı İslâmiyyeyi öğrenmek ve yapmak lâzımdır.
Resûlullah Efendimiz, Mekke-i mükerremede doğup büyümüş, kimseden ders görmemiş, herhangi bir kitap okumamış, öğrenmemiş, hiç yazı yazmamış yani “Ümmî” iken ve seyâhat etmeyen, geçmişlerden ve etrafındakilerden haberi olmayan insanlar arasında hâsıl olmuş iken, Tevrât’ta, İncîl’de ve diğer bütün kitaplarda yazılı şeyleri bildirdi. Geçmişlerin hâllerinden haber verdi...
İki cihan saadetine
kavuşmak için...
 
İslâmın birinci şartı “Kelime-i şehâdet”tir. Yani Allahü teâlâya ve Peygamberine (aleyhisselâm) birlikte îmândır. Yani onları sevmek ve sözlerini beğenip kabul etmektir.
 
 
Dün bir nebze bahsettiğimiz "Câhiliye" ortamında, yedi kat yer, yedi kat gök, kısacası bütün âlem, büyük bir hasret ve ümîd içinde “Seyyidü'l-mürselîn”, “Hâtemü'l-enbiyâ”, “Mahbûb-i Rabbil-âlemîn” olan Peygamber Efendimizi beklemekte idi...
Hicretten 53 sene evvel, "Fil Vakası"ndan iki ay kadar sonra, Rebîul-evvel ayının da onikisinde (yani 11 Rebîul-evvel'i 12'ye bağlayan gece), Pazartesi gecesi sabaha karşı, Mekke'nin Hâşimoğulları Mahallesi’nde, Safâ Tepesi yakınında bir evde, Muhammed Mustafâ (aleyhisselâm) doğdu. O'nun teşrîfiyle âlem, yeniden hayât buldu; karanlıklar dağıldı; âlemler aydınlandı.
Bilindiği üzere, dînde inanılacak altı şeyden [Âmentü esâslarından] dördüncüsü, Allahü teâlânın “Peygamber”lerine inanmaktır. Peygamberlere îmân etmek, hepsinin sâdık, doğru sözlü olduğuna inanmak demektir. Peygamberler, insanları, Cenâb-ı Hakk’ın beğendiği yola kavuşturmak, onlara doğru yolu göstermek için gönderilmişlerdir.
Malum olduğu üzere, tarihte belli bir zaman dilimine, belli bir coğrâfî bölgeye ve belli bir kavme gönderilen Peygamberler vardır. Bunlardan bir kısmına “Ülü’l-azm Peygamberler” (6 adet); bir kısmına  “Resûller” (313 adet); diğer büyük kısmına ise “Nebîler” (124 binden ziyâde) denilmektedir.
Bu Peygamberlerden 4'üne 100 “Suhuf=Sahîfeler, formalar, kitapçıklar” diğer 4'üne de 4 büyük “Kitap” olmak üzere toplam 104 kitap verilmiştir. Bunlar içerisinde tahrîf edilmeden, hiç bozulmadan, bugüne kadar ulaşabilen yegâne Allah kelâmı olan kitap, bizim mukaddes kitâbımız "Kur’ân-ı kerîm"dir.
Allahü teâlânın Peygamberlerinin hepsi de, aynı îmân esâslarını teblîğ etmiş, “iyi ferd”, “iyi âile”, “iyi cemiyet” meydâna getirmeyi hedeflemişlerdir. Yani hepsinin de hedefi, “insân-ı kâmil” meydâna getirmek olmuştur.
Dün de birazcık bahsettiğimiz gibi, İslâmın birinci şartı “Kelime-i şehâdet”tir. Yani Allahü teâlâya ve Peygamberine (aleyhisselâm) birlikte îmândır. Yani onları sevmek ve sözlerini beğenip kabul etmektir.
İki cihan saadetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünya ve âhıretin Efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tâbi olmaya bağlıdır. Ona tâbi olmak için de, onun ortaya koyduğu tarzda, doğru bir şekilde îmân etmek ve onun getirdiği ahkâm-ı İslâmiyyeyi öğrenmek ve yapmak lâzımdır.
Resûlullah Efendimiz, Mekke-i mükerremede doğup büyümüş, kimseden ders görmemiş, herhangi bir kitap okumamış, öğrenmemiş, hiç yazı yazmamış yani “Ümmî” iken ve seyâhat etmeyen, geçmişlerden ve etrafındakilerden haberi olmayan insanlar arasında hâsıl olmuş iken, Tevrât’ta, İncîl’de ve diğer bütün kitaplarda yazılı şeyleri bildirdi. Geçmişlerin hâllerinden haber verdi...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.