İmâm-ı Rabbânî'nin okuduğu ve okuttuğu ilimler

A -
A +
Geçen haftaki iki makâlemizde, birer nebze, 15-17 Kasım 2013 târihleri arasında İstanbul'da tertiplenen "Uluslararası İmâm-ı Rabbânî Sempozyumu"ndan bahsetmeye çalışmıştık. Bugün de birazcık, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin ilmî şahsiyetinden bahsetmeyi arzû ediyoruz.
İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî /Sirhindî (ö. 1034/1624) XVI. yüzyılın sonu ile XVII. yüzyılın başlarında, Hindistan'da Bâbürlüler'den Ekber Şâh (1556-1605) ve Cihângîr Şâh (1605-1627) dönemlerinde yaşamıştır...
Hindistân'da yetişen büyük ulemâ ve evliyâdan olan İmâm-ı Rabbânî ilk tahsîline, babasından ders alarak başladı. İlminin çoğunu babasından, bir kısmını da zamanının meşhûr âlimlerinden öğrendi. Babasından, önce Arapçayı öğrendi. Küçük yaşta, Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Bu sırada, çeşitli ilimlere ait küçük kitapları da ezberledi.
Babasından aldığı dersleri tamamlayınca, Siyalkût şehrine gidip orada, Mevlânâ Kemâleddîn Keşmîrî/Kişmîrî'den ilim öğrendi. Mevlânâ Kemâleddin meşhûr âlim Abdülhakîm-i Siyalkûtî'nin de hocası olup, zamanının en büyük âlimi idi.
Kâdî Behlûl-i Bedahşânî'den; tefsîr, hadîs ve bazı usûl ilimlerini okuyup bu dallarda icâzet/diploma aldı. Bazı hadîs kitaplarını da Şeyh Ya'kûb-ı Keşmîrî'den okudu. On yedi yaşında iken tahsîlini tamamlayıp, bütün ilimlerden icâzet aldı. Daha babası hayâtta iken, talebeye ilim öğretmeye başladı.
İmâm-ı Rabbânî (rahimehüllah), Muhammed Bâkî billâh hazretlerini tanıdıktan sonra, edeple ve cân kulağı ile bu hocasının sözlerine ve hâllerine bağlandı. Birkaç ay sonra, bu hocası da ona icâzet verdi ve memleketi olan Serhend'e dönmesini emretti.
Hocası Muhammed Bâkî billâh, talebesinden çoğunun yetiştirilmesini ona havâle edip onları da arkasından Serhend'e gönderdi. Hocası, onun hakkında şöyle buyurdu: "Kalblere devâ, rûhlara şifâ olan bu tohumu, Semerkand ve Buhârâ'dan getirip Hindistân'ın bereketli toprağına ektim. Tâliblerin yetişip kemâle gelmesi için uğraştım. O (İmâm-ı Rabbânî), her dereceyi aşıp üstünlüklerin sonuna varınca, kendimi aradan çekip, talebeyi ona bıraktım."
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, memleketi Serhend'e gelince ilim ve edep öğretmeye, isteklileri yetiştirmeye ve yükseltmeye başladı. Talebesine "Şerh-i Mevâkıf", "Usûl-i Pezdevî", "Hidâye", "Beydâvî Tefsîri", "Sahîh-i Buhârî", "Mişkât-i Mesâbîh", "Avârifü'l-Me'arif"... gibi çeşitli ilim dallarındaki kitapları ders olarak mükemmel bir şekilde okuturdu.
Peygamber Efendimizin vefâtından bin sene sonra da İslâm düşmânları dîne, îmâna insâfsızca saldırmışlardı. Allahü teâlâ kullarına acıyarak, İmâm-ı Rabbânî gibi bir müceddid yarattı. Bu büyük İmâm'ın mektup ve kitapları, insanları gafletten uyandırdı; dünyâya ışık saldı.
Zamanının padişâhlarını, vâlî, kumandân, âlim ve hâkimlerini, çok tesirli mektupları ile dîne, sünnet-i seniyyeye teşvîk ediyor, çok âlim ve velî yetiştiriyordu.
O, ömrünün son zamanlarında dahî talebelerine ilim tahsîlini sıkı sıkı emreder, buna çok önem verirdi.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.