İSLÂMİYETTE IRKÇILIĞIN YERİ NEDİR?

A -
A +
"Irk", "irsî yol ile atalarından kendilerine geçen genetik, biyolojik vasıf ve karakterler gösteren insanlar topluluğu" demektir.
"Renk ve fizikî şekil esâs alınarak, insan ırklarının birbirlerinden üstünlüğünü temel alan felsefe"ye de “ırkçılık” denilmiştir.
Malûmdur ki, hiçbir insanın; ana-babasını, doğum yer ve zamanını, vatanını-memleketini, ırkını-milliyetini seçme hakkı kendi elinde değildir. 
Yani bir insanın Türk, Kürt, Arap, Çerkes, Gürcü, Boşnak, Arnavut..... gibi herhangi bir ırktan olması kendi elinde / kendi tercîhinde / kendi seçiminde olan bir şey değildir; bunlar, Cenâb-ı Hakk'ın hikmetli takdîridir.
Târihte bir ırkı, diğer ırklardan üstün görerek, bu üstün ırkın mensuplarının diğer ırklardan olanlara göre daha fazla haklara sâhip bulunmaları gerektiğini savunan kimseler ortaya çıkmıştır. İşte bu siyâsî cereyâna da "ırkçılık" denilmiştir.
İnsanları, ırklara göre sınıflandırarak, belirli bâzı ırkları, diğerlerine üstün tutan ırkçı görüşler, aşağı saydıkları diğer ırklara, kendilerine hizmetçi olmalarını teklîf etmişlerdir.
Bazı ırkçılar, maalesef, zaman zaman dünyâ politikasına da hâkim ve tesîrli olmuşlardır. Hattâ düşüncelerini, uygulama alanına bile dökmüşlerdir.
İslâmiyete göre, bunlar aslâ tasvip edilemez. Peygamber Efendimiz, Vedâ Haccındaki, 124.000 kişiye hitâben îrâd buyurdukları Vedâ Hutbelerinde: "Arabın Arap olmayana, Acemin de Araba üstünlüğü yoktur; üstünlük ancak takvâ ile olabilir....." şeklinde kesin hükmü bildirmişlerdir.
Birleşmiş Milletlerin 1948’de yayınladıkları "İnsan Hakları Beyannâmesi"nde de, bütün insanların ırk ayrımı gözetmeksizin, eşit haklara sâhib olduğu kabûl edilmesine rağmen, ırkçılık faaliyetleri hâlen devâm etmektedir.
Kur’ân-ı kerîmde, bütün insanlar ve bunların mensup oldukları ırkların bir tek anne ve babadan (Hazret-i Âdem babamız ile Hazret-i Havvâ annemizden) meydâna geldikleri bildirilmektedir.
Daha sonraki zamanlarda [Nûh tûfânından sonra] insanlar, Nûh aleyhisselâmın oğullarından ve gemiye binerek kurtulan çok az sayıdaki inananlardan çoğalarak yeryüzüne yayılmışlardır.
Binâen aleyh Nûh aleyhisselâm, insanlığın ikinci babası sayılmaktadır. Hazret-i Nûh’un kendisine îmân etmiş olan üç oğlundan Sâm’dan Arap, Fars ve Rûm; Hâm’dan Hindistân, Habeş ve Afrika halkı; Yâfes’ten de Asyalılar ve Türkler meydâna gelmişlerdir.
Bugün insanlar arasındaki dil, fizikî yapı ve renk farklarında, henüz fen bilginlerinin bulamadıkları, tesbit edemedikleri bâzı incelikler vardır. Zamanla meydâna çıkacak olan bu bilgiler hakkında, Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde (meâlen); “Gökleri ve yerleri yaratması, lisânlarınızın ve renklerinizin ayrı olması, onun varlığının delîllerinden, belgelerindendir. Doğrusu, burada bilenler (yâni ilim adamları) için dersler vardır” (Rûm, 22) buyurmaktadır. Bu sözler, bugün genetik ile uğraşan ilim adamlarına, İslâmiyetin yol gösterici bir işâretidir.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.