Kur'ân-ı kerîme dâir

A -
A +

Geçen haftaki makalemizde kısaca "vahiy"den bahsetmiştik. Yüce kitâbımız Kur'ân-ı Kerîm, Ramazân-ı şerîf ayında inmeye başladığı için, bu mübârek ayda bir nebze daha ondan bahsetmek münâsip olacaktır. "Kur'ân" kelimesi, "okumak ve toplamak" ma'nâlarına gelen "karae" kelimesinden türetilmiş bir isimdir. Kur'ân-ı kerîmin tarifi "Kur'ân-ı kerîm"in çeşitli açılardan bir çok târifi yapılmıştır. Bunlar birleştirilerek şöyle bir târif de yapılabilir: "Allahü teâlânın, Cebrâil aleyhisselâm vâsıtasıyla, son Peygamber Muhammed aleyhisselâma, 23 senede, Arapça olarak indirdiği, bize kadar ilk nâzil olduğu şekilde tevâtürle (ya'nî her asırda, yalan söylemeleri mümkün olmayan büyük insan gruplarının bildirmeleriyle) gelen ve mushaflarda yazılı olup, okunması ibâdet olan, hiç bir kimsenin bir benzerini getiremediği ve getiremiyeceği son ilâhî kitaptır." Kur'ân-ı kerîmin kitap hâlinde yazılmış şekline de "Mushaf-ı şerîf" denir. Kur'ân-ı kerîm ve diğer semâvî kitaplar Allahü teâlâ, dünyada bütün insanlara acıyor, onlara, ebedî saâdet yolunu, sonsuz ni'metlere kavuşturucu yolu gösteriyor. Nitekim ilk insan ve ilk Peygamber olan Âdem aleyhisselâmdan beri, her bin senede bir "resûl" vâsıtasıyla insanlara yeni bir din göndermiştir. Her asırda, en temiz bir insanı "nebî" yaparak, bunlarla dinleri kuvvetlendirmiştir. Allahü teâlâ, peygamberlerine "semâvî kitaplar" göndermiş ve bu kitaplarda dînin emir ve yasaklarını bildirmiştir. Bu kitapların küçük olanlarına "suhuf", büyük olanlarına da "kitap" denilir. Bu kitaplardan bilinenleri 100 suhuf ve 4 kitaptır. Bunlardan 10 suhuf Âdem aleyhisselâma, 50 suhuf Şît aleyhisselâma, 30 suhuf İdris aleyhisselâma, 10 suhuf İbrâhim aleyhisselâma, Tevrât, Mûsâ aleyhisselâma, Zebûr Dâvud aleyhisselâma, İncîl İsâ aleyhisselâma, Kur'ân-ı kerîm ise Muhammed aleyhisselâma gönderilmiştir. Bu semâvî kitaplardan -Kur'ân-ı kerîm hâriç- diğerleri tahrif edilmiştir. Kur'ân-ı kerîm ise, ilk indirildiği gibi, hiç değiştirilmeden, bozulmadan, zamanımıza kadar gelmiştir. Kıyâmete kadar da böyle olacağı Kur'ân-ı kerîmde bildirilmiştir. Muhammed aleyhisselâma gönderilen Kur'ân-ı kerîm, ilâhî kitapların sonuncusudur. Kur'ân-ı kerîmin muhtevâsı Kur'ân-ı kerîmdeki bilgiler üç kısımdır: Birincisini, Allahü teâlâ hiçbir kuluna bildirmemiştir. Meselâ Allahın zâtının hakikatini kimse bilemez. 2. kısım bilgileri, yalnız Muhammed aleyhisselâma bildirmiştir. Bu yüce Peygamberden (ve onun vârisi olan râsih âlimlerden) başka kimse bunları anlıyamaz. Müteşâbih âyetler böyledir. 3. kısım bilgileri, Peygamberine bildirmiş ve ümmetine öğretmesini emretmiştir. Bu ilimler de ikiye ayrılır: Birinciler, geçmiş insanların hâllerini bildiren (Kısas=kıssalar) ve dünyada, âhırette yaratmış olduğu ve yaratacağı şeyleri bildiren haberler (Ahbâr)dır. Bunlar, ancak Resûlullahın bildirmesi ile anlaşılır. Akılla, tecrübeyle anlaşılamaz. Bunlarda değişiklik (nesh) olmaz. 3. kısım bilgilerin ikincileri, akıl, tecrübe ve Arabî ilimlerle anlaşılabilir. Kur'ân-ı kerîmden ahkâm çıkarmak ve fen bilgilerini anlamak böyledir. Bu 2. kısım bilgiler de ikiye ayrılır. Birincisi, "İmân bilgileri", ikincisi de "Ahkâm bilgileri"dir. İmân bilgilerinde hiç değişiklik olamaz. Her peygamberin, her ümmetin inanışı hep birdir; inanışları arasında hiçbir ayrılık yoktur. Ahkâm bilgileri, Allahü teâlânın emirleri ve yasaklarıdır. Yapılması ve sakınılması emredilen ahkâmda değişiklik olabilir. Ancak bu değişikliği, peygamberleri vâsıtasıyla yalnız Allahü teâlâ yapmıştır. Ahkâm bilgileri başlıca şu kısımlara ayrılır: 1- İbâdet bilgileri: Namaz, oruç, zekât, hac, kurban, cihâd gibi. 2- Münâkehât bilgileri: Evlenme, boşanma, nafaka gibi. 3- Muâmelât bilgileri: Ticâret (alış-veriş), kiralama, vekâlet gibi. 4- Ukûbât bilgileri: Cezâ hukuku gibi. 5- Devletler hukuku ile ilgili hükümler: Savaş esirlerinin durumları, gayr-i müslimlerle ilgili hükümler gibi. 6- Mîrâsla ilgili bilgiler. Âyet ve hadîs farkı Kur'ân-ı kerîm sûrelerden; sûreler de âyetlerden meydana gelir. "Âyet", sözlükte, "alâmet, işâret, nişân, ibret, tanınmaya sebep olan emâre" ma'nâlarına gelir. Bu bakımdan, Allahü teâlânın varlığını ve birliğini anlamak husûsunda "kâinât" da bir "âyet"tir. Terim olarak ise "Âyet", "Kur'ân-ı kerîmdeki sûreleri meydana getiren, başı ve sonu belli olan cümle veya cümleciklerden her biri"ne denir. Âyetlerin tâyini, belli edilmesi kıyâsla, akılla yapılamaz. Tevkîfîdir, ya'nî vahiyle, Peygamber efendimizin bildirmesiyle bilinir. Kur'ân-ı kerîmin üslûbu, hiçbir insan sözüne benzemez. Ondaki "i'câz", "te'kîd", "hazif", "takdîm", "te'hîr", "teşbîh", "istiâre", "tevriye", "tecnîs" vb. edebî san'atların üstünlüğü, hayret vericiliği başka hiçbir sözde, şiirde yoktur. Hattâ, ma'nâsı Allahü teâlâdan, lafızları Peygamber efendimizden olan "hadîs-i kudsî"lerde bile yoktur. Peygamber efendimizin binlerce hadîs-i şerîfi, orijinal lafızlarıyla ezberlenip, yazılmış ve nakledilmiştir. Aslında hadîs-i şerîflerin manası da vahiydir, ancak hadîs-i şerîfin lafzı vahiy değildir. Fakat âyetin hem lafzı, hem de manâsı vahiydir. İnşâallah bu konuda başka makaleler de yazmak istiyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.