Mezhep imamlarından birine uymak şarttır

A -
A +

Kıyâmette, herkes kendi mezhep imamının ismi ile çağrılacaktır. İmam, kendisini taklit edene, şefâat edecektir. Dört mezhep imamının her biri böyle yüksek idi.

Fıkıh ve Usûl-i Fıkıh kitaplarında, “Dört hak mezhepten birine uymak vâciptir yani farzdır” deniliyor. Hadîs-i şerîflerde bildirilen “vâcib” kelimesi de, genelde “farz” anlamında kullanılmaktadır. Diğer üç mezhepte de, “vâcib” denilince “farz” anlaşılır. Hanefî’deki “vâcib” hükmü, diğer üç mezhepte yok gibidir.

Kur’ân-ı kerîmde buyuruluyor ki: “Müminlerin [itikâd ve ameldeki] yolundan ayrılan Cehenneme gider.” [Nisâ, 115]

“Medârik” tefsîrinde bu âyetin açıklamasında, “Kitâb ve Sünnetten ayrılmak gibi, icmâdan da ayrılmak câiz değildir” buyuruluyor.

Kâdî Beydâvî (rahimehüllah) tefsîrinde, aynı âyet-i kerîmenin açıklamasında; “Bu âyet, icmâdan ayrılmanın harâm olduğunu göstermektedir. Mü’minlerin yolundan ayrılmak harâm olunca, bu yola uymak da vâcib olur, şart olur” buyurmuştur.

İmâm-ı Şa’rânî (kuddise sirruh) de buyurmuştur ki:

“Tasavvuf büyükleri ve fıkıh âlimleri, [bi-iznillah] kendilerine uyanlara şefâat ederler. Ruhlarını teslim ederlerken, kabirde Münker ve Nekîr isimli iki melek suâl ederken ve Haşırda, Neşirde, Hesapta, Sırâtta yanında bulunurlar; onu unutmazlar. Tasavvuf büyükleri, kendilerine uyanları, [Allahü teâlânın izniyle] bütün korkulu yerlerde kolladıkları gibi, müctehid İmâmlar da onları korurlar. Bunlar, mezhep İmâmlarıdır; bu ümmetin bekçileridirler... Dört mezhep İmâmından dilediğini taklit et de, saâdete kavuş” [el-Mîzânü’l-kübrâ]

Görülüyor ki, [dünkü makâlemizde de âyet-i kerîmenin ışığında belirttiğimiz gibi] kıyâmette, herkes kendi mezhep İmâmının ismi ile çağrılacaktır. İmâm, kendisini taklit edene, şefâat edecektir. Dört mezhep İmâmının her biri böyle yüksek idi. Bir âyet-i kerîme meâli şöyledir: “Bana inâbet edenin yoluna uy.” [Lokmân, 15]

Bu dört büyük İmâmın, bu inâbet yolunda oldukları icmâ ile bildirilmiştir.

“Eshâb-ı kirâm”ın veyâ “Tâbiîn”in yâhût da “Tebe-i Tâbiîn”in dînî bir konuda ittifâklarına, söz birliği etmelerine “icmâ” denir. Çünkü bu üç asrın âlimleri yani müctehidleri, hadîs-i şerîfle övülmüşlerdir. Bunlara “Selef-i sâlihîn” denilir. (Hâşiyetü Reddi’l-muhtâr ale’d-Dürri’l-Muhtâr fi Şerhi Tenvîri’l-Ebsâr)

İmâm-ı Rabbânî (kuddise sirruh) hazretleri, “Bir hüküm üzerinde, dört hak mezhebin İmâmları arasında icmâ hâsıl olursa, bu icmâya inanmak lâzımdır, inanmayan küfre girer” buyuruyor. (Mektûbât, II. cild, 36. mektûb)

İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (rahmetullahi aleyh) zamanından beri [14 asırdır], bütün Müslümânlar, bilinen, meşhûr dört İmâmı taklit etmişler; bunlara itâat etmekte, mezheplerine uymakta “icmâ” hâsıl olmuştur. (El-Mesâilü’l-müntehabetü fi’r-risâleti ve’l-vesîle)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.