Osmanlı Devleti, dünyanın en medeni devleti idi...

A -
A +
Osmanlıyı gayr-i müslim de medhetmiştir. Fransız tarihçi Grengur der ki: "Bu yeni İmparatorluğun teessüsü, beşer târihinin en büyük ve en hayrete değer vakalarından biridir."

Hemen sözlerimizin başında, şunu net bir şekilde ifâde edelim ki, dünya târihinde, Sevgili Peygamberimizin "Asr-ı Saâdet"i ve Peygamber Efendimizin vazîfelerini tam olarak yaptıklarından dolayı, kendilerine "Hulefâ-i Râşidîn=Râşid Halîfeler" denilen "Dört Halîfe Devri" (632-661/H. 11-40), bütün târih boyunca, İslâmî fazîletlerin yaşandığı "Altın Çağ" olarak kabul edilir.
Bundan sonra, hak ve adâlete riâyette en üstün seviyeye yükselen Müslümân-Türk Devleti olan "Osmanlı Devleti", XIV. [ondördüncü] asrın başından XX. [yirminci] asrın ilk çeyreğine kadar hüküm süren, en uzun ömürlü ve şerefli bir hânedânın kurduğu devlettir. Bu devleti sâdece Türkler, Müslümânlar değil, pekçok gayr-i müslim dahî medhetmektedir.
Malum olduğu üzere, bütün İslâm devletleri, mensûbu oldukları İslâm dînine ve onun güzel ahlâkına, iyilik, çalışkanlık, adâlet... gibi emirlerine sarıldıkları müddetçe, çağlarının zirvelerine çıkmış ve diğer milletlere örnek ve onlardan daha üstün olmuşlardır.
Burada, Osmanlı Devletinin kuruluşu, büyümesi ve Halîfeliğin [yani devlet başkanlığının], belli bir târihte [1517'de] Osmânlı sultânlarına geçmesiyle ilgili olarak, Batılı bir ilim adamının [Fransız tarihçi Grengur'un] bir sözünü hatırlamakta fayda görüyoruz: O, "Bu yeni İmparatorluğun teessüsü, beşer târihinin en büyük ve en hayrete değer vakalarından biridir" demektedir.
Malum olduğu üzere, bir aşîretten, beylik, hânlık/hâkânlık, devlet, cihân imparatorluğu, hattâ hilâfet merkezi  meydâna getirilmiştir. Osmanlılar, takrîben yirmi üç milyon kilometrekarelik bir coğrafyayı vatan yaptı, medeniyetlerin en güzel ve en üstününü kurdu ve bu kemâl noktasından yavaş yavaş zevâl çizgisine doğru yürüyüp takrîben bir asır evvel de târih sahnesinden çekilip gittiler.
Bilindiği üzere, Osmanlı Türkleri, asırlar boyunca, özellikle 15, 16 ve 17. asırlarda, siyâsî sahada olduğu gibi, medeniyet seviyesi, ictimâî, yani, sosyal nizâmı ve ahlâkî üstünlüğü ile de, ayrıca bilim ve teknolojisi ile de dünyada en ileri seviyede bulunuyordu.
Dünyanın en mühim ülkeleri ve denizleri, en önemli ticâret yolları ve şehirler, Osmânlı Devleti'nin hâkimiyeti altındaydı. Karşılarında rakip olabilecek herhangi bir kuvvet yoktu. Ama buna rağmen, hiçbir kimseye zulmetmemiş, haksızlık yapmamış, insanların can, mal ve ırz emniyetlerine halel getirmemişlerdir. [Cenâb-ı Hak, İslâmiyeti ve bu güzel vatanı, bizlere mîrâs bırakan o şerefli ecdâdımıza ganî ganî rahmet eylesin.]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.