Osmanlı Devletini insaflı olan herkes övmektedir

A -
A +

Osmanlı cihân hâkimiyeti ve dünyâ nizâmı ideâli, şüphesiz millî şuûr ve uyanış yanında, asıl kaynağını İslâm dîni ve onun cihâd rûhundan alıyordu...
Bugünkü makâlemizde sizlere, târihçilerin, Osman Gâzi ve kurduğu devlet hakkındaki ortak fikirlerini (özet olarak) takdîm etmek istiyoruz:
"Türk ve İslâm târihinin en muhteşem devri Osmânlıların eseridir. Onlar, millî ve İslâmî mefkûrelerinin dâhiyâne terkîbi, siyâsî istikrâr ve sosyal adâletleri sâyesinde üç kıt'anın ortasında ve Akdeniz havzasında, beşer târihinde nizâm-ı âlem davasının en kudretli temsilcileri olmuşlardır.
Osmanlı hânedânı, dünyâda hiçbir âileye nasîb olmayan büyük ve dâhi pâdişâhları bir biri ardından yetiştirmekle, bu devlete yalnız en büyük hayâtiyeti bahşetmedi; aynı zamanda onu millî, İslâmî ve insânî idealler çerçevesinde milletin kalbini kazanarak cihân hâkimiyeti düşüncesinin de en sağlam teşkîlâtı hâline getirdi.
İslâm dîninin, beşeriyeti saâdete, adâlete ve insanlığa eriştirmek için ilân ettiği yüksek esâslar ve dünya nizâmı mefkûresi, Eshâb-ı kirâmdan sonra en ileri derecesine Osmanlı devrinde ulaşmıştır.
Osmânlı sultânları ilmi ve ilim adamlarını memleketlere sâhip olmaktan daha üstün tuttular. Kemâl sâhibi ilim erbâbını dâimâ takdîr edip onlara rağbet gösterdiler. Pâdişâhlar, savaşta ve barışta, kânûnların düzenlenmesinde, dînin bildirdiği hükümlere sâdık kalmakla yükselip kuvvetlendiler. İşlerinde âlimlerle istişâre eylediler. Devlet nizâmlarının hazırlanıp, düzenlenmesini ve teftîşini onlara havâle edip idârî mesuliyetlere onları da dâhil ettiler. Bunun için Osmânlı Devletinde ulemâ sınıfı, hürmetli bir mevkideydi...
Osmanlı Devleti, kavimler, dînler ve mezhepler arasında sağlam bir âhenk, halk kitleleri arasında hiçbir fark ve tezâda müsâade etmemekle, dünyâ târihinde milletlerarası en kudretli ve cihânşümûl bir siyâsî varlık teşkil etti.
Osmanlı Devleti ve sultânlarının davaları da, kendi tabirleriyle "Nizâm-ı âlem" davası üzerinde toplanıyor, koca devletin hikmet-i vücûdu ve cihâdı da, bu millî, İslâmî ve insânî esâslara bağlı bulunan bir cihân hâkimiyeti düşüncesine dayanıyordu. Bu düşünce, gerçekten Türk-İslâm târihinde en yüksek derecesini bulmuş ve müstesnâ bir kudret kazanmıştı...
Osmanlı cihân hâkimiyeti ve dünyâ nizâmı ideâli, şüphesiz millî şuûr ve uyanış yanında, asıl kaynağını İslâm dîni ve onun cihâd rûhundan alıyordu. Ulemâ, şeyhler ve evliyânın himmetleriyle yükselen gazâ rûhu, küçük Söğüt kasabasından Bursa'ya ve bu medeniyet merkezinden de Rumeli'ne yayılıyordu..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.