"Tasavvuf"un manası

A -
A +
"Tasavvuf, bir Müslümânın Allahü teâlânın emir ve yasaklarını yerine getirmesinde yardımcı olarak, dîndeki ihlâs mertebesini elde etmesine yarar."

Bir tarife göre, "Tasavvuf: Kalple yapılması ve sakınılması lâzım olan şeyleri, kalbin ve rûhun kötülüklerden temizlenme yollarını öğreten ilim"dir; kısaca söylemek gerekirse "Tasavvuf: Ahlâk ve ihlâs ilmidir" denilebilir.

Bu ilmi, tasavvuf büyükleri, [esasta aynı olmakla berâber] değişik şartlara ve durumlara göre farklı şekillerde tarif etmişlerdir. Bunlardan bazıları şöyledir:

İbrâhim bin Muhammed Nasrâbâdî (rahmetullahi aleyh): "Tasavvuf, Kitap ve Sünnet'e tam bağlanmak, bid'atleri (dînde sonradan ortaya çıkarılan şeyleri) nefsin arzu ve isteklerini terk etmek, güzel ahlâkla süslenmek, dostlarla iyi geçinip, onlara hizmette bulunmaktır."

İmâm-ı Gazâlî (rahimehullah): "Kalbi yalnız Allahü teâlâya bağlayıp, mâsivâya (Allahü teâlâdan başkasına) gönül bağlamamaktır."

İmâm-ı Rabbânî (kuddise sirruh): "Tasavvuf, bir Müslümânın Allahü teâlânın emir ve yasaklarını yerine getirmesinde yardımcı olarak, dîndeki ihlâs mertebesini elde etmesine yarar."

Ebû Sa'd İbn-i Arabî (rahmetullahi aleyh): "Tasavvuf, fuzûlî, boş işleri terk etmektir."

Netice olarak, kalplerini gafletten ve mâsivâya bağlanmaktan koruyan, nefislerini Allahü teâlâya itâate kavuşturan, pâk ve temiz bir kalbe sâhip olanların bu hâline özel bir isim olarak "tasavvuf"; kendilerine de "sûfî" ve "mutasavvıf" denilmiştir. Tasavvuf kitaplarında bu manada kullanılan "âbid", "zâhid", tâlip", "sâlik" ve "mürîd"... gibi daha birçok kelime/terim/tabir vardır.
Tasavvufta esâs maksat, şu iki gâyenin gerçekleştirilmesidir:

Birincisi; İslâmın doğru itikâdının, Ehl-i Sünnet vel-cemâat itikâdının yakînî ve vicdânî olmasını, yani sağlamlaşmasını, kalbe yerleşip sinmesini, şüphe getiren tesîrlerle sarsılmamasını temîn.

Tasavvufun ikinci gâyesi ise; emir ve yasakları yerine getirip ibâdetleri yapmakta kolaylık bulmanın, ibâdetlerden lezzet almanın, işleri sırf Allah rızâsı için yapmanın, ihlâsın, Allahü teâlâyı görür gibi O'na ibâdet etmenin hâsıl olması, nefs-i emmâreden (kötülükleri emreden nefisten) doğan tembelliklerin, sıkıntıların giderilmesidir.

İşte "Tasavvuf ilmi", zikrettiğimiz bu hasletlerle bezenmeyi temîn eder. Tıp ilmi, nasıl bedeni hastalıklardan korur, hastayı tedâvî eder, yani bedenin sıhhatiyle uğraşırsa; tasavvuf ilmi de, kalbin kötü huylardan sıyrılarak, iyi huylar kazanmasını sağlar; fertleri rûhen olgunlaştırır. 

Rûhen olgunlaşan fertlerden meydana gelen cemiyetler de huzurlu ve problemsiz olurlar... Cemiyetler, hakîkî tasavvuf büyüklerinin sohbet ve nasîhatlerinden nasîblerini aldıklarında, en huzurlu zamanlarını yaşamışlardır. İnsanlar kötülüklerden ve bunalımlardan uzak durup, insanlığı ve medenîliği öğrenmişlerdir.

[İnşâallah Cumartesi günü, bu konuda birkaç kelime daha yazmak istiyoruz.]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.