AĞIR YÜK

A -
A +

“Merkez Partisi” sözü politik literatürde çokça geçer. Avrupa’da sol-sağ ve merkez partisi şeklinde tasnifler vardı. Bu tasnif, Türkiye siyâsî hayatında uzunca bir zaman sonra yer alacaktı.

 

İkinci Meşrutiyet dönemi, çok partili hayata sahiptir. Fakat onda böyle bir isimlendirmeye rastlanmaz. Hâlbuki o gün Amele Partisi de vardı. Demokrasi telaffuzu da henüz işitilmiyordu.

 

1923-1945 Erken Cumhuriyet dönemine gelince. Bu dönemde sol-sağ-merkez partisi ayırımı zaten olamazdı. Zira Meşrutî yönetimin aksine Cumhuriyette tek parti vardı. Bu parti, kendini devletin, hatta milletin sahibi olarak görüyordu. Sandık ve seçim, şeklen olsa bile vekiller, aslında TBMM’ye tayinle geliyordu. Demokrasi kavramı ise cumhuriyetle karıştırılıyordu. Oysa demokrasi hükûmet etme, cumhuriyet devlet tarzıydı.

 

1925’te Kâzım Karabekir ve arkadaşlarının kurduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na -belki- muhafazakâr parti denebilirdi. Adı geçen fırka, Cumhuriyet Halk Fırkasından çok da uzak olmamasına rağmen bir tertip eseri olan İzmir suikastı teşebbüsü üzerine 6 ay kadar var olduktan sonra kapatılacaktı. 

 

1930’da Paris sefirimiz Ali Fethi Okyar’a talimatla kurdurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası ise güya liberal bir partiydi. Zahirdeki farklılığa rağmen Gazi, hem CHF’nin ve hem de SCF’nın fiilî genel başkanıydı. İşin garip tarafı CHF, bir asır kadar sonra İYİ Parti için bir kere daha tekrar edeceği gibi kendisine rakip olarak kurdurulan bu partiye grup teşkil edebilmesi için kendi bünyesinden milletvekilleri verdi. Muvazaalı bir parti olmasına rağmen çok seslilik isteyen halkın SCF’na rağbet etmesi tedirginlik uyandırdı. Bu parti de 3 ay gibi bir zamanda kapatıldı. Vekiller, eski partilerine döndüler.

 

Onun için 1923-1945 arasında çok partili hayat yoktur. Demokrasinin varlığıysa zor kabul edilir. Bu çeyrek asra yakın zamanda tabiatıyla sol-sağ ve merkez partisi tasnifleri de yoktur. Hâlbuki çok partili hayatın olduğu II. Meşrutiyette yani 1908-1923 arasında birçok parti, hatta Amele; İşçi Partisi de vardır. İşçi Partisi, uzun bir fasıladan sonra 1960’tan sonra kurulan Meclis’te de yer alacaktır. Bu bir Sosyalist partidir. Buna mukabil CHP, dünyada benzeri olmayan bir mefhumla “ortanın solu” diye bir tercih yaptı. Bu dönemin merkezinde AP-Adalet Partisi yer alacaktır.

 

1945-1950 bir geçiş dönemidir. CHP’nin “devlet benim” kibrinden kurtulmayı, demokrasi uygulama ve kavramına zorla da olsa alışmaya mecbur kaldığı bir zamandır.

 

Cumhuriyet tarihinde çok partili hayata 1945’te Nuri Demirağ’ın kurduğu MKP- Millî Kalkınma Partisi ile başlandı. Muhafazakâr liberal denebilecek MKP, 1958’de kapandı. 1946’da kurulup 1960’ta kapatılan DP-Demokrat Parti ise 1950-1960 arasına damgasını vuran merkez partidir. Siyâsî gündemde belki hâlâ “merkez partisi” cümlesi işitilmemektedir ama sözünü ettiğimiz parti, daha doğrusu Başvekil Menderes, icraatlarıyla büyük millet çoğunluğunun kalbini kazandığı için merkez partisidir.

 

27 Mayıs cunta darbesiyle kapatıldığı hâlde aynı zihniyet, 1960’tan sonra AP-Adalet Partisiyle devam edecektir. DP gibi AP de merkez partisiydi. Şüphesiz ki merkez partisi olma yolu Kemalist, sol, liberal, muhafazakâr her partiye açıktı. Ama orayı demokratik seçim merhalelerini geçtikten sonra tek başına iktidar olarak DP 1950, AP 1963, ANAVATAN 1983, AK Parti 2002’de seçimleri kazanarak doldurdular.

 

1970’te Millî Nizam Partisi kurulmuş ve devamında “Millî Görüş Partileri” olan partiler gelmiştir. AP’nin devamı olan DYP-Doğruyol Partisi, Turgut Özal’ın Başbakanlığı sonrasında 1991’de başlayan koalisyon partilerindendir.

 

1972’de kurulan MSP-Millî Selamet Partisini FP-Fazilet Partisi ve RP-Refah Partisi takip etti. Refah Partisi, 1995’te seçimlerden birinci parti olarak çıktı. 

 

1997’de Refah-Yol İktidarı kuruldu. AYM, bu partiyi de 1998’de kapattı.

 

Refah Partisinin kapatılmasıyla 14 Ağustos 2001’de AK Parti kuruldu. Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti, DP ve ANAP hikâyesini de kök tecrübesine dâhil ederek yeni bir tavır, yol ve üslup geliştirdi. Turgut Özla’ın sol ve sağ katılıkları aşarak dört eğilimi birleştirme başarısını, Adnan Menderes’in halkın gönlünde yer etme muvaffakiyetini göz önünde bulundurdu. İdeolojik intiba vermekten kaçınarak geniş kapılar geniş kitlelere açıldı.

 

Asıl, dört eğilim, AK Parti’de kucaklaştı.

 

Bu parti, 3 Kasım 2002’den beri genel, mahallî ve cumhurbaşkanlığı olmak üzere girdiği her seçimi kazanmıştır. 2016’dan bu yanaysa MHP ile çok sağlıklı ittifak içindedir. Bu ittifakın 31 Mart 2024 Mahallî İdareler seçimini kazanacağı da bellidir.

 

AK Parti, bir lider hareketidir. İsmi Sn. Erdoğan’la aynileşmiştir. Yolu hapisle kesilmek istenmesine rağmen arkadaşlarıyla birlikte parti kurup DP, AP, MİLLÎ GÖRÜŞ, ANAP tecrübelerinden istifadeyle muhafazakâr demokrat merkez kitle partisi olmuştur. Bu merhaleye varırken davalar, isyanlar, 15 Temmuz ihaneti gibi badireler atlatılmış, partiden kopan bazı isimler rakip partiler kurmuşlar fakat Sn. Recep Tayyip Erdoğan, vasfı ve dâvâ adamı cesaretiyle bütün bu zorluk ve ihanetleri aşmıştır. Bu arada da yukarıdaki partilerin yapmak istedikleri birçok husus fikir olarak tezahür edip hayata geçmiştir.

 

Hemen her sahada yapılan hizmet, az değildir…

 

Bize göre bundan böyle yapılacak iki temel iş vardır. Biri 2028 Seçimlerine kadarki dönemde ağırlığı mânevî kalkınmaya vermek, ikincisi de kitle partilerinin akıbetini tahkik etmek:

 

Yaşanmışlıklar şunu gösterdi ki muhafazakâr kesim, lider çıkarmaktaki muvaffakiyetini, partilerinin sürekliliğini teminde gösteremiyor. Bu zaviyeden ele alınınca merkez partisi olmanın artı ve eksileri ortaya çıkar. Büyümeden fikir kulübü gibi kalmak doğru olmadığı gibi merkez partisi olup istikbale dair kaygılar taşımamak da yanlış olur. Hem merkez partisi olmak ve hem de kendisi olarak kalmak, kaymağını bozmadan yoğurdu yeme imtihanındaki masal kahramanının hâli kadar zordur.

 

Liderin hatırı için rey alan bir partinin ömrü, hiç şüphe yok ki liderin ömrü kadardır. Yakın tarihteki örnekler hafızalardadır.

 

Partisini kalıcı kılmak, liderin en ağır yüküdür.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.