Peter Senge, öğrenen organizasyonların teori ve pratiğini anlattığı "Beşinci Disiplin" kitabında, öğrenen olmanın "vizyonu olmak, takım olmak, kaliteli (usta) olmak, zihinsel kalıpların farkında olmak" şeklinde özetlenen dört disiplinine "bütünü görebilmek" adıyla beşinciyi ekliyor. İş hayatını asırlar boyu etkileyen "analitik düşünce" tarzını sorguluyor ve giderek yakınlaşan, böylece sınırları ve duvarları eriten, yok eden olaylar ve düşünce sistemlerinin etkisiyle ortaya çıkan "küreselleşme eğilimiyle" başa çıkabilmek için, var olan düşünce kalıplarının sorgulanması gerektiğini söylüyor. Problemlere analitik düşünce tarzıyla yaklaşıp, semptomatik (belirtisel) çözümlere yönelmek yerine, temel çözümlere kafa yormayı, bunun için de her olayı ve oluşumu "sistem bütünlüğü" içinde ele almayı tavsiye ediyor. Bununla ilgili uygulamaya dönük birçok örnekler veriyor ve kitabın sonuna doğru, batılı bütün yönetim düşünürlerinin son yıllarda önemle ele aldığı "şirket ve aile" ilişkilerini ele alıyor. Özet olarak; şirket aileyi, aile de şirketi etkiler. Eğer siz konuyu ve şirket-aile ilişkilerinizi sistem bütünlüğü içinde ele almazsanız, sonuç en azından hüsran olur demeye getiriyor. Yanisi, bir aile şirketinin yönetim kurulu başkanının bütün gece hanımından; eltisinin ne giyip kuşandığından, nasıl bir evde oturduğundan, eltisinin çocuklarının arabalarının model ve marka olarak kendi çocuklarının arabalarından neden daha üstün olduğundan, yönetim kurulu başkanı olarak beyinin diğer kardeşlerden daha fazla çalışmasına rağmen neden daha sade yaşadığından, neden kendilerinin de şöyle uzun bir tatil yapamadıklarından şikayet edip (afedersiniz) homurdanmasından sonra, sabah da mümkün olan en ekşi suratla işe uğurlandığını düşünün... Bu kişinin "yönetici olma, lider ol; önce diğerlerini sonra kendini düşün; adalet terazin daima diğer ortaklar ve çalışanları kayırmalıdır; mütevazı olmayan iş liderlerinin başarılı olmaları mümkün değildir; yaşayışını bu prensiplere göre düzenlediğin zaman her taraftan baskı ve engellemelerle karşılaşacaksın; dirençli ve sabırlı ol" tarzında bir liderlik eğitimi ve danışmanlığı hizmeti alması ve bunu uzun süre uygulaması mümkün mü? Tabii ki değil. "O" da insan ve bir gün gelir metal yorgunluğu hükmünü icra eder, "O" da kırılır ve şirket yok olur gider. O zaman ne yapmalı? Bütün dünyada çoğunluğu "aileler tarafından yönetilen" ve en fazla iki ya da üç nesil dayanan bu şirketleri uzun ömürlü yapmak için ne gibi tedbirler almalı? İşte ilk önce yapılması gereken, şirketin aileyi, ailenin şirketi etkilediğini yani konunun bir sistem bütünlüğü içinde ele alınması gerektiğinin şuuruna hep beraber varılmalı. "Aile Şirketleri" Bunun için ayırım yapmadan hem aile hem de şirket çalışanlarını kapsayan eğitim programları düzenlenmeli, sistemde yer alan bütün fertlerin kişisel kaliteleri yükseltilmeli, herkes "takım olma" bilinciyle hareket edebilmeli, değişimin önündeki zihinsel modeller (paradigmalar) en azından sorgulanmalı, en önemlisi aile fertleri ve aile şirketi arasındaki çatışma ve gerginliklerin her yerde rastlanılan olaylar olduğu ve ayıplanarak değil "mertçe" ele alınarak çözümlenebileceği kabul edilmeli. Sonrası kolay. Hadi işe başlayalım bir ucundan diyorsanız, uzun yıllardır bu işe kafa yoran, bizden birinin; Dr. İlhami Fındıkçı'nın "Aile Şirketleri, Alfa Yayınları, İstanbul 2005" kitabını okumanız faydalı bir başlangıç olabilir.