Uzaktan akrabamız olan Evren Paşa'yı her Ağustos'ta bir defa hatırlar, sonra unuturduk. Mesela amcaoğlunun askerliği rahat olsun diye (anlarsınız hani ya şöyle ufaktan bir ricacık için). Sonunda amcamın oğlu Hozat Jandarma Taburu'nda bulduydu kendini, biz de rica talebinden vazgeçmiştik. Derken sonradan iş bayağı ciddileşti, kendileri Devlet Başkanı oldular. 12 Eylül'den sonra "akrabalığımız nasıl oluyor" diye sormuştum babama. "Oğlum onun kayınpederi ile senin babaannen kardeş çocukları oluyorlar. Yani eniştemiz olur. Ama sen işine bak, millete malolmuş kişilerin saniyesi kıymetli olur. Şahsi işler için hele şimdi hiç rahatsız edilmemeli. Sen çalış, gayret et, enişten gibi faydalı bir adam ol, önemli olan bu" demişti. Samimi bir Anadolu insanı olan rahmetli babamın meseleye bakışı buydu. Nereden mi esti şimdi bu konu? Efendim İzmir Fuar Müdürlüğü'nde protokoller çerçevesinde birkaç kez beraber olduğum Kenan Paşa ile ilk defa samimi bir ortamda iki gün önce birlikte oldum ve ilk defa elini öptüm. Ama bu defa bu köşenin misyonuna uygun bir el öpmeydi; müsaadenizle arzedeyim. Kenan Paşa, Cumhurbaşkanlığı döneminden beri kendine vazife edindiği "kendi okulunu kendin yap" kampanyasını kendi de uygulamakta. Kurduğu vakıfla bu defa da bir koleji hediye etmiş milli davaya. Bunların hepsini herkes yapabilir. Ama o günkü konuşmalarda yeterince dikkatle gündeme getirilmeyen bir önemli durum daha var. Kenan Paşa örnek bir işadamı kimliğiyle konuşuyordu. Vakıf iktisadi işletmesi bünyesinde imrenilecek güzellikte bir "self managed work team" kurmuştu. Yönetim dünyasının en son vardığı noktalardan biri olan "kendini yöneten bir takım"ı var Kenan Paşa'nın. Takım liderini Frankfurtlu bir meslektaşımdan dinledim. Kendileriyle takım arasında koordinasyonu sağlayan takım elemanıyla, akşam yemeği boyunca beraberdik. Hem Paşa'ya hem vakfa endeksli bir arkadaş. Kenan Paşa faaliyetlerini anlatırken çok samimi bir şekilde "biz" diyordu; "biz bu işi bir yılda bitirdik!"; takım "ben"den "biz"e geçebilmişti. Hiçbir takım, vizyonunu bütün üyeleriyle gönülden paylaşmadan başarılı olamaz. Bu takım, vizyonunu samimiyetle paylaşıyordu. Onu da Dalaman-Marmaris arasındaki nefis yolda birlikte olduğumuz şoför Ender'den dinledim. Kamyonu, minibüsü, her türlü aracı kullanabilen cıvıl cıvıl bir genç adam. Tam bir komando tim elemanı gibi. İş dünyası da son yılların kaos ve belirsizlik ortamında başarılı olmanın katı hiyerarşik klasik yapılarla değil, adanmış kalplerin bir araya geldiği takımlarla mümkün olduğunu görüyor. Kenan Paşa bir teğmen heyecanıyla takımını kurmuş ve vizyonlarına doğru koşuyorlar. Marmaris'te ben de bunları gördüm. Ee herkes baktığını görüyor tabii. Yönetim konusuna bu kadar odaklanınca siz de işe o tarafından bakıyorsunuz. Kısacası; takımınızı kurun, gerisi kolay. İyi haftalar efendim.